Tum hatlarıyla cinsellik
CİNSİYET VE BEYİN FONKSİYONLARI
Beyin yapısının ve fonksiyonlarının cinsiyete bağlı değişiklikler gösterdiği, özellikle son yıllarda yoğun araştırmalara konu olmuştur. Çünkü beyin morfolojisinde ve fizyolojisindeki bu farklılıklar hem kadın-erkek davranışlarında önemli farklılıkları meydana getirmekte, hem de özellikle psikiyatride pek çok hastalıkların patogenezinde ve tedavisinde önemli role sahip görünmektedir. Kadın erkek arasındaki bu morfolojik ve fizyolojik farklılıkları aşağıdaki gruplar halinde özetlemek mümkündür.
Kadın ve Erkek Beynindeki Yapısal Farklılıklar
Kadın erkek arasında beyin ağırlığı yönünden farklılık olduğu ve erkek beyninin kadınların beyninden ortalama % 9 daha fazla volume sahip olduğu bilinmektedir. MRI ile sağlıklı kişilerde yapılan araştırmada erkeklerin kadınlardan 91 ml. daha fazla beyin volume ve 20 ml. daha fazla beyin omurlilik sıvısı ihtiva ettikleri gösterilmiştir. Fakat beyin ağırlığını vücut ağrılığına oranladığımız zaman, kadın erkek arasındaki bu fark ortadan kalkmaktadır. Erkekler de sağ korteks daha kalın ve interhemisferlik asimetride daha belirgindir. Dişilerde ise nukleus kaudatus daha büyük, diğer bir deyimle kaudat ve hipokampus bölgelerinin total beyne oranı dişilerde daha fazladır.
Beyin morfolojisinin cinsiyetle ilişkisini şizofrenik hastalarda araştıran Nopoulus ve ark. 40 kadın-40 erkek şizofrenik hastada yaptıkları araştırmada; şizofrenik erkeklerin ventriküler volümlerinin, normal erkeklerin ventriküler volümlerinden önemli ölçüde geniş olduğunu tespit etmişlerdir. Fakat aynı bulgu, şizofrenik kadınlar ile aynı yaşta sağlıklı kadınlar karşılaştırıldığı zaman bulunmamıştır. Kadın ve erkek beynindeki farklı morfolojik değişiklikler, beyin yaşlanmasında ortaya çıkmaktadır.
Gar ve ark. Yaşları 18-80 arasında değişen 69 sağlıklı kişide MRI ile yaptıkları araştırmada, yaşla beyin volumunun negatif, beyin omurlilik sıvısının pozitif korelasyon gösterdiği ve erkeklerdeki yaşa bağlı beyin atrofisinin kadınlardan çok fazla olduğunu tespit etmişlerdir. Aynı araştırmada beyin yaşlanmasının kadınlarda sağ ve sol hemisferde simetrik geliştiği halde, erkeklerde yaşlanmanın asimetrik olduğu ve en fazla atrofi olan bölgenin yaşlı erkeklerin sol hemisferi olduğu vurgulanmıştır.
Bu gelişmelere bağlı olarak da, kadının yaşlılıktaki mental fonsksiyonlarının erkeklerden daha az etkilendiği ve yaşlanmanın erkeklerde sol hemisferik fonksiyonları daha fazla bozabileceği gerçeği ortaya çıkmıştır. Agartz ve ark. nın yaptıklar MR ölçümlerinde de, 60 yaşın üstündeki erkeklerin beyindeki lateral ventriküler alanın kadınlardan daha geniş ve beyninin ise aynı yaş kadınlardan daha atrofik olduğu gösterilmiştir.
Yaşlanan beyinde en büyük atrofinin frontal ve temporal loplarda olduğunu gösteren araştırmada da, bu iki bölgedeki atrofinin erkeklerde kadınlardan önemli ölçüde fazla olduğu vurgulanmıştır. Sonuçta yapılan çok sayıdaki araştırmalarda gösterildiği gibi, erkek beyni kadın beyninden daha hızlı yaşlanmaktadır.
Cinsiyet ile korpus kallosum boyu arasındaki ilişkide çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Fakat bu konudaki araştırma çelişkilidir. Bazı araştırmalarda korpus kallosum kalınlığı erkeklerde daha fazla olduğu gösterildiği halde, bazı araştırmalarda kadın erkek arasında önemli bir fark tespit edilememiştir. Elster ve ark.’larının sağ elini kullanan sağlıklı 60 kadın ve 60 erkekte MR ile yaptıkları araştırmada; korpus kallosumun anteroposterior uzunluğunun erkeklerde, kadınlardan geniş olduğu ölçülmüştür.
Allen ve Gorski de yaptıkları araştırmalarda anterior commissura ve massa intermedianın kadın ve erkekte farklılıklarını 100posmortem kadın ve erkek beyninde incelemişler ve kadınların ortalama % 53 daha geniş massa intermedia ya sahip olduklarını tespit etmişlerdir.
Beyin Metabolizması ve Cinsiyet
Beyin, organizmada metabolik aktif organlardan biridir. Ağırlığı vücut ağırlığının % 2’si olmasına rağmen, bazal şartlarda bir dakikada organizmanın kullandığı 25 ml 02’nin 50 ml’sini kullanır. Dakikada beyne ortalama 800 ml kan gider ve 77 mg glikoz bir dakikada kandan beyne geçer ve ATP’ye çevrilerek kullanılır. Beynin glikojen deposu yok denecek kadar azdır. Onun için hipoglisemiden en fazla etkilenen organların başında beyin gelir. Erkek ve kadın beyninde metabolizma yönünden önemli farklılıklar vardır (21).
Yapılan araştırmalarda beyin kan akımının, erkeklerden daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Mathew ve ark. 140 sağlıklı kişide erkek ve kadın beyninde sağ hemisfer, sol hemisfer beyin kan akımlarını ölçerek karşılaştırmışlar ve her iki hemisferde de kadınların beyin kan akımı erkeklerin beyin kan akımından önemli ölçüde yüksek olduğunu bulmuşlardır (p<0.001). Bu konuda 106 sağlıklı kişide yapılan araştırmada da, frontal sentral, temporal, paryetal, oksipital kortekste beyin kan akımı ölçülerek, erkeklerin aynı beyin bölgeleri ile karşılaştırılmaları yapılmış ve bütün beyin bölgelerinde kadınların beyin kan akımının erkeklerden yüksek olduğu ve en fazla farkın frontal kortekste olduğu tespit edilmiştir. Daha sonra yapılan çok çeşitli araştırmalarda da, hem total hem de bölgesel beyin kan akımı, kadınlarda erkeklerden yüksek olduğu vurgulanmıştır. Neden kadınların beyin kan akımı erkeklerden yüksektir? Bu gün bu sorunu cevabını tam olarak bilemiyoruz.
Araştırmacılar kadınların hematokrit değerinin erkeklerden daha az olduğunu ve periferik direncin düşük olduğunu dolayısıyla, kompansasyon için kadın beyin kan akımının fazla olduğunu ileri sürmüşlerdir. Fakat hematokrit değerleri ve kan PCO2 değerleri eşitlenen kadın ve erkek arasında aynı farkın devam etmesi, bu hipotezi çürütmüştür. Diğer ileri sürülen bir görüş de, kadın beyninin erkek beyninden % 9 daha küçük olması, dolayısıyle beyne fazla kan giderek bu farkı kompanse etmeye çalışmasıdır. Fakat kadın ve erkek beyninin vücut ağırlığına oranı arasında fark bulunmaması bu görüşü de zayıflatmıştır. Burada çok ilginç olan nokta, 38 yaşında kadın ve erkeğin beyin kan akımları arasındaki farkın, 58 yaşındaki erkek ve kadın arasında da devam etmesidir. Diğer bir deyimle yaşlanma ile kadın erkek arasındaki beyin kan akımı farkı ortadan kalkmamaktadır.
Beyin kan akımının yanında, beyin glikoz kullanımı da kadın beyninde erkek beyninden yüksektir Baxter ve arkadaşlarının, 7 erkek 7 kadın üzerinde beyin glikoz kullanımı ölçtükleri araştırmada; kadının bütün beyninin glikoz kullanım hızının, erkekten % 19 daha fazla olduğu gösterilmiştir. Araştırıcılara göre kadın beyninin glikoz kullanım hızının erkekten fazla olması ostrojen hormonundan kaynaklanmaktadır.
Mensturyal siklusa bağlı olarak yapılan ölçümlerde östrojen hormonunun düzeyinin en yüksek olduğu dönemde, kadın beyninin glikoz utilizasyonu en yüksektir. Kadın yaşlandığı zaman bu farkın ortadan kalkması, bu hipotezi destekler görünmektedir. Beyin glikoz kullanımının dişilerde fazla olduğu deneysel olarak da gösterilmiştir. 14C-desoksiglikoz kullanılarak sıçanların östrus siklusundaki günlerde ayrı ayrı beyin glikoz kullanımları ölçülmüş ve östrus siklusunun her basamağında, dişi sıçan beyninin glikoz kullanımı, erkek beyninden anlamlı şekilde yüksek çıkmıştır.
Cinsiyet ve Kan-Beyin Bariyeri
Beyin kapiller endotel hücreleri, periferik kapillerlerden farklı olarak birbirlerine tight-junction denilen sıkı bağlantılarla bağlanmış ve pinositotik aktivitede, yok denecek kadar azdır. Devamlı bir bazal membran içeren bu endotel hücreleri, kan ile beyin arasında özel bir bariyer oluştururlar. Kan beyin bariyeri permeabilitesinin artması, vazojenik beyin ödemi gelişmesine neden olduğu için, klinikte önemlidir. Fizyolojik koşullarda nöronların homeostasisini sağlayan kan-beyin bariyeri hipertansiyon, konvulziyon, iskemi gibi pek çok patolojik koşulda permeabilitesini artırır (diğer bir deyimle, kan-beyin bariyeri yıkılır) ve istenmeyen nöronal hasarlar ortaya çıkabilir. Alzheimer hastalığı, şifrozen gibi pek çok psikiyatrik bozuklukların patogenezinde de kan-beyin bariyerinin yıkılmasının önemli olduğu vurgulanmıştır. Özellikle Alzheimer hastalığında nöron ölümünden ve nöritik plak oluşumunun artmasından kan-beyin bariyerinin yıkılmasının önemli olduğunu gösteren pek çok araştırma yapılmıştır.
Dişi ve erkekte kan-beyin bariyeri permeabilitesinin fizyolojik koşullarda farklı olduğu, sıçanlarda yapılan araştırmalarla ortaya koyulmuştur. Bu araştırmaya göre bazı sıçan türlerinde, bariyer permeabilitesi dişilerde erkeklerden daha fazladır. Daha sonra Öztaş ve ark.’larının yaptıkları araştırmalarda, bu farkın hipertansiyon, kolvulziyon gibi patolojik koşullarda da olduğu deneysel olarak gösterilmiştir.
Aynı doz bikukullin ile oluşturulan konvulziyonlarda dişilerde daha fazla kan-beyin bariyeri yıkılmakta ve daha fazla vazojenik ödem oluşmaktadır. Patolojik koşullarda erkeklerin kan-beyin bariyeri permeabilitesi daha az yıkılmaktadır. Diğer deneysel araştırmaların çoğunda olduğu gibi kan-beyin bariyeri konusundaki araştırmalar da erkek deney hayvanlarında yapılmakta, dişideki mensturyal siklusun deneyleri bozacağı görüşü buna neden olmaktadır. Oysa dünya nüfusunun yarısı kadın, yarısı erkek ve mensturyal siklusta fizyolojik bir olay olduğuna göre erkek deney hayvanlarından elde edilen sonuçlara göre, dişileri yorumlamak pek çok bilimsel hataya neden olabilir. Çünkü, kadın ve erkek beyni kan-beyin bariyeri permeabilitesindeki farklılık gibi, pek çok yönden erkekten farklıdır. Hem fizyolojik, hem de patolojik koşulda kadın ve erkek beyninin farklı olması tedavi açısından da önemlidir.
Kadın ve Erkek Beyninde Serotonin Metabolizması
Serotonin (5-hidroksitriptamin-5HT) merkez sinir sisteminin en önemli nörotransmiterlerinden biridir. Beyin serotonin metabolizması, serotonin reseptörleri ve serotonin miktarları ile çeşitli hastalıklar arasında sıkı bağlantılar olduğu ileri sürülmüştür. Serotonin metabolizması ile ilgili olduğu ileri sürülen hastalıklar:
- Affektif hastalıklar
Anksiyete
Obsesif-kompulsif hastalıklar
Şizofreni
Uyku bozuklukları
Beyin yaşlanması ve nörodejeneratif hastalıklar
İlaç bağımlılığı
Ağrı duyarlığı
Stres hastalıkları
Obesite
Bu hastalıkları tek bir serotonin metabolizmasının bozulması ile izah etmek çok zor olmakla birlikte, serotonin beyinde miktarının değişmesinin bu hastalıkların oluşumunda çok önemli bir rol oynadığını ileri sürmek mümkündür. Bunlara ek olarak intihar ve beyin serotonin metabolizması üzerinde de pek çok araştırma yapılmış ve intihar girişiminde beyin serotonin miktarının azalmasının önemi vurgulanmıştır.
İntihara teşebbüs eden 12 kişinin beyin omurilik sıvısı 5-HIAA miktarı 19 ng/ml bulunurken, intihara teşebbüs etmeyen 9 kişide bu miktar, 25 ng/ml olarak tespit edilmiştir. Psikiyatrik bozukluklara bu kadar yakın ilişkisi olan serotonin, kadın ve erkek beyninde farklı dağılımı olduğu gösterilmiştir.
Aynı yaş grubunda kadın ve erkekten elde edilen beyin omurilik sıvısında, serotonin yıkım ürünü olan 5-hidroksi indolasetik asit (5-HIAA) miktarları ölçülmüş ve kadınların beyin omurilik sıvısında, 5-HIAA miktarlarının erkeklerin beyninden önemli oranda yüksek olduğu tespit edilmiştir. 176 erkek beyninden alınan beyin omurilik sıvısında S-HIAA konsantrasyonu 115+0.10 nmol/L olduğu halde, 124 kadın beyninden alınan sıvıda bu miktar 137.+0.10 nmol/L olarak ölçülmüştür. Bu fark, istatistiksel bakımdan anlamlıdır (p<0.005). Kadın ve erkek beyninde serotonin miktarlarının farklılığı yanında, serotonin sağ ve sol hemisferde farklı şekilde dağıldığı da gösterilmiştir. Postmortem yapılan araştırmada, serotonerjik mekanizmayı gösteren imipramin bağlama bölgelerinin, kadın sağ orbital frontal korteksine erkekten daha fazla olduğu gösterilmiştir. Serotonin mekanizmasının kadında hemisferler arasında asimetrik olması, sağ ve sol hemisferler arasındaki asimetride rol oynayabilir mi? Bilindiği gibi sağ hemisfer; sözel olmayan, sentetik, spasyal, algisal fonksiyonları, sol hemisfer; sözel, analitik sıralı zamana bağlı fonksiyonları üstlenmektedir. Erkeklerde kadınlara göre interhemisferik asimetri daha belirgindir. Bu asimetride kadın ve erkekteki nörotransmiter muhtevalarının farklılığı önemli rol oynayabilir.
Diğer taraftan cinsiyet ve psikopatoloji arasında da yakın ilişki vardır. Erkekler otizm, çoçukluk davranış bozuklukları, psikopati, cinsel sapmalar, erken başlayan kronik gelişim gösteren şizofrene yatkın oldukları halde, kadınlar depresyon (nörotik ve psikiyatrik formları) özellikle unipolar depresyon, anksiyete, fobiler histeri ve aneroksiya bulimia gibi hastalıklara çok daha fazla yatkındırlar. Bu hastalıkların patogenezinde diğer nörotransmiterler yanında serotonin de önemli bir yere sahiptir.
Kadınlarda daha fazla görülen migren türü baş ağrılarında da serotonin nörotransmiteri önemli bir yere sahiptir. Migrenin aura fazında salgılanan nörotransmiter, serebral vazokonstriksiyona ve beyin kan akımının azalmasına neden olabilmektedir. Dolayısıyla serotonine fizyolojik, patolojik pekçok fonksiyonları yönlendirdiği için, salınmasını artıran, azaltan, reseptörlerini bloke eden, metabolizmasını düzenleyen pek çok ilaç ile merkez sinir sistemindeki fonksiyonları regüle edilmektedir. Bu ilaçları kullanırken de kadın ve erkek beyninde serotonin muhtevasının farklı olduğunu bilmek önemli bir ipucu olarak görülmektedir.
Serotonin kadın ve erkek beyninde farklı dağılımının yanında GABA, Dopamin, Noradrenalin, Asetilkolin gibi nörotransmiterlerin miktarı da her iki cinsin beyninde farklılık göstermektedir. Merkez sinir sisteminin en önemli inhibitör nörotransmiteri olan GABA (Gamma aminobutirik asit) erkek ve dişi beyninde farklıdır. Yapılan araştırmalarda, GABA-T aktivitesinin, erkeklerin beyninde dişilerin beyninden daha yüksek olduğu tespit eilmiştir.
Sonuç olarak, hem fizyolojik, hem yapısal, hem de biyokimyasal yönden kadın ve erkek beyinleri arasında çok önemli farklılıklar vardır. Yapılan son araştırmalarla da bu farklılıklar daha da büyük önem kazanmaktadır. Hem fiyolojik davranışlarda, hem psikiyatrik ve nörolojik bozukluklarda bu farkı göz önüne almak son derece önemli görünmektedir.
PROF.DR. BARİA ÖZTAŞ
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
“Klinik Psikofarmakolojide Yenilikler-IV”
“Uluslararsı Katılımlı Sempozyum”
ÇOCUĞA CİNSEL EĞİTİM İLE İLGİLİ BİLGİ VERME
Çoğumuz cinsiyet ve üreme konusunda, anne babalarımız tarafından yeterince eğitilmemiş olmamızın acısını çekmişizdir. Bu yanlış tutumu çocuklarımıza karşı sürdürmemiz yanlış ve gereksizdir. Bizler için cinsellik ve üreme ile ilgili bilgi ne kadar önemli ise, çocuklar açısından da o denli gereklidir. Küçük çocukların cinsellikle ilgili soruları, cinsel duygular değil, üreme konusudur. Genellikle çocuklar 2-3 yaşlarında en geç 4 yaşında soru sormaya başlarlar. Bebekler nasıl olur?, Ben nereden geldim? bu soruları gerçeklere dayanarak çocuğunuzun yaşını göz önüne alarak kısaca yanıtlayın. Çocuğunuz cinsellik ile ilgili bilgileri sizden edinsin, bilgileri aktaran siz olun ki cinsiyet ve üreme ile ilgili bilgileri başkaları ile konuşması gerektiğini düşünmesin. Tartışmaktan kaçınmayın kötü, yasak, diye düşünmesin.
Sorduğu soru ne olursa olsun (cinsellik üreme) herşeyi bir çırpıda anlatmaya çalışmayın. Kısaca sadece sorulan soruyu doğru yanıtlayın. Anne, babaların çoğu sorulan sorulan sorulara hayvanlar, böcekleri örnek gösterirler. Ancak çocuk bundan tatmin olmaz. Onları ilgilendiren gerçek olgulardır. Çocuğunuz size cinsellik ve üreme ile ilgili sorduğu soru karşısında bu ne biçim bir soru edası ile ona bakmayın. Suratınızı buruşturup telaşa kapılmayın doğal olun. Çocuğunuzun sorduğu soruyu yanıtlamanın en iyi yolu belki de döl yatağı içerisinde fetüsün ne şekilde geliştiğini gösteren resim ya da kitaplardır. Hem meraklı gözler ile izleyecek hem de soruya yanıt alacaktır. İleride doğru olarak yanıtladığınız bu bilgileri hatırlayacak, doğru kullanacaktır. Çocuklar anne-babalarından edindikleri bilgileri arkadaşları ile paylaşırlar, bunda da bir sakınca yoktur. Ancak kendi cinsel yaşantınız ile ilgili bilgileri vermeyin. Böyle bir soru sorduğunda bunun sizin için özel olduğunu, paylaşmak istemediğinizi belirtin. Çocuğunuz sizi çıplak giyinirken, görürse doğal olun sakınmayın anne’nin ya da baba’nın anatomik yapısını gözlemler. Bunu özellikle yapmayın uzun süre çıplak dolaşmayın. Çocuğunuz karmaşık duygular içinde kalabilir. Çıplaklığınızın tahrik edici, cinsel yönden uyarıcı bir nitelikte olmaması gerektiğini unutmayın.
Hazırlayan: Banu ÖZKAN
KARŞI CİNSLE İLİŞKİ
Birleşme, karşı cinsel ilişkinin döllenmeyle sonuçlanan tek biçimidir ve kültürümüzde, bu nedenle her şeyin üstünde tutulmaktadır. Geçmişte kimi dinler tarafından gebelikle sonuçlanmayan cinsel birleşmeler kabul görmüyordu ve bu konu üzerinde çiftlere ağır bir baskı vardı.
Karşı Cinsel ilişkiyi dört ana şekilde ele alabiliriz:
- Elle İlişki
Oral İlişki
Jenital İlişki
Anal İlişki
Elle İlişki
Elle ilişki, burada bir kişinin cinsel organlarını başka kişinin el ya da elleri arasına alarak uyarması biçiminde tanımlanmaktadır.
Eşler, birbirlerinin erojenik bölgelerini incelikle araştırırken, olasılıkla çok duyarlı kısımlara tekrar tekrar dönerler. Birbirlerinin vücuduna masaj yaparak, okşayarak, dokunarak, hangi tip dokunuşlardan hoşlandıklarını veya erojen bölgelerin keşfini, elle ilişki yoluyla yaparlar.
Ağız Yoluyla İlişki (Oral Seks)
Ağız yoluyla ilişki, bir kişinin cinsel organlarıyla bir başka kişinin ağzı arasındaki teması içeren bir ilişki olarak tanımlanır.
Cinsel organlar ve ağız, insan vücudunun çok kolayca uyarılabilen iki erojenik bölgesidir ve bu nedenle, onların doğrudan temas haline getirilmesi çok doğaldır. Her ne kadar geçmişte oral sekse bakış açısı daha çok “kötü ve günah” izlenimi verse de günümüzde pek çok çiftin severek yaptığı ve beraber zevk aldıkları bir cinsel etkinlik olarak yer almaktadır.
Fellatio (Emmek): Bu terim, erkek cinsel organlarını emmek, yalamak, öpmek olarak tanımlanır. Bir çok erkek, penisinin emilmesinden hoşlanır ve bir çok kadın da eşini, bu yolla orgazma ulaştırmayı sever. Erkek dış cinsel organları temasa karşı son derece duyarlıdır ve dudaklar, dil, ılıklık ve kadının ağız içinin nemliliği cinsel uyarımın çok zevkli olmasını sağlar. Bir erkeğe oral seks yapan kadının, en çok dikkat etmesi gereken nokta, dişlerinin penisin herhangi bir yerine değmemesidir. Dudakların ve dilin hızlı, sert ve yavaş hareketleri çok etkili olabilir. Bazı kadınlar, ağzına erkeğin boşalmasından hoşlanırlar. Meni, yutulduğunda herhangi bir hastalığa yol açmayan zararsız bir sıvıdır. Ancak zührevi bir hastalık geçiren erkeğin menisinin yutulması, kadına da hastalık geçirebileceğinden dikkat edilmelidir.
Cunnilingus (erkeğin, kadını ağzı ile uyarması): Erkeğin, kadının cinsel organlarını yalaması ve emmesi anlamına gelmektedir. Kadının dış cinsel organları ve çevresindeki alanlar, çoğunlukla vücudun en duyarlı, erojenik bölgeleri olarak tanıtılır. Bu bölgeler, hafif sıkmalarla ya da nazik ve tutkulu öpücüklerle düzenli olarak kolayca uyarılabilir. Böylece erkek, kalça içlerini, anüsle cinsel organlar arasındaki yeri ve anüsü yalayarak bir kadını kolayca coşturabilir. Dahası, klitoris gövdesini, iç dudakları öperek, emerek, yalayarak kadının çoşkusunu yükseltebilir.
69: Bu sayı simgesel olarak, iki kişinin ters biçimde birbirine sarılıp yatmasını gösterir. Bu yöntemle eşler, ağız yoluyla aynı anda birbirlerinin cinsel organlarını yalayıp, emebilirler. Çiftleri aynı anda orgazma ulaştıran bir cinsel pozisyon ve cinsel faaliyettir.
Jenital İlişki
Jenital ilişki, iki kişinin cinsel organları arasındaki cinsel teması kapsayan bir tanımlamadır. Kadın ve erkek, cinsel birleşme yaşarlar. Bu, her zaman için en kolay ve en kabul gören cinsel ilişki şeklidir. Cinsel ilişki esnasında kadın heyecanlandığında vajinası yağlanır, erkek yavaş yavaş penisini içeri sokmaya başlar. Kadının vajinası yeterince yağlanmadan erkek, penisini içeri sokarsa her ikisi de acı çekebilir. Bu yüzden ikisi de acele etmemeli ve birbirlerine zaman tanımalıdırlar. Penis içeri girdiğinde, kadının duyduğu cinsel heyecandan dolayı bir süre daha gerginlik yaşanabilir. Erkek, penisinin ucunu, vajinanın dışında ileri geri yavaşca hareket ettirerek, kadının rahatlamasına yardımcı olabilir. Kadındaki gerginliğin geçmesiyle, ilişki daha kolay ve acısız yaşanır.
Anal İlişki
SEKS İÇİN ZAMAN VE YER
ZAMAN
Ne Zaman Seks Yapmalıyız?
Hep seks yapma hevesiniz bittiği zaman, ne zaman birlikte olacağınıza birlikte karar vermelisiniz. Eninde sonunda cinsel ilişkide bulunmak, kendiliğinden bir plana oturacaktır. İşte bu olduğu zaman da, seks yapmaktan sıkılma eğilimi başlayacaktır. Bu alışkanlığı veya bu planın dışına çıkmak, yeni ufuklar keşfetmenize neden olacaktır. Eğer normalde akşamları sek yapıyorsanız, sabahları yapmayı deneyin. Öğlen vakti eve kaçıp birlikte olmayı deneyin. Seks yapmanın zamanı yoktur. Yeter ki her seferinde, her iki tarafa da iyi gelsin.
YER
Nerede Seks Yapmalıyız?
İlk etapta yatakta. Gerçekten de seks yapmak için yataktan daha iyi bir yer yoktur. Ama, zamanla yatak da sıkıcı olmaya başlayabilir. Seks hayatınızı başka odalara taşımanız oldukça yararlı olabilir. En başta oturma odasını deneyebilirsiniz, hemen hemen hepsinde koltuk vardır. Daha olmadı, yere bir battaniye serip deneyebilirsiniz. Romantik bir hava oluşturmaya özen göstermeyi unutmayınız. Mutfağı da unutmayın.
Duşda seks yapmağa ne dersiniz?
Hem duş, hem de yüzme havuzunda seks yapmanın dezavantajları vardır. İlk önce kaygan sıvılar, bol suyun olduğu yerlerde dayanmaz. Duşda sadece ayakta pozisyonu geçerlidir. Bu durumda duş kabinlerinin zemininin kaygan olması tehlike yaratabilir. Ama burada bahsettiğimiz olumsuzluklar, sizi denemekten alıkoymasın.
Dışarıda Seks Yapmak?
Çoğu insan bunu doğaya yakınlaşmak olarak görür. Eğer dışarıda seks yapmayı planlıyorsanız, yanınızda bir örtü götürmeyi unutmayın. Ayrıca sinekleri caydırıcı spreyleri veya güneşten koruma kremlerini, seksten sonra uygulayın. Cinsel organlarınızı güneşten koruyunuz.
NASIL SEVİŞMELİ?
Sevişmek ilişkinin en doruk noktasıdır. İyi sevişebilmek, teknikten çok kendiniz ve partneriniz hakkında neler hissettiğinize bağlıdır. Aranızda güven ve dürüstlük var ise, cinselliği birlikte keşfedebilir ve seks hayatınızda uzun süre mutluluk elde edebilirsiniz.
Birbirinizle açıkça konuşun! Her ikiniz de neler istediğinizi ve arzuladıklarınızı birbirinize açıklarsanız seks hayatınızın heyecanlı olmasındaki ilk adımı atmış bulunursunuz. Tabi ki bu hususta aşmanız gereken ilk engel toplumsal tabulardan kurtulmanızdır. Bunu aşmış insanlar varsayımını yaparak devam ediyoruz.
Ön Sevişme
Ön sevişme veya başka bir deyişle ön oynaşma ne kadar uzun olursa, sevişme esnasında alacağınız zevk de o derece yoğun olur. Ön sevişme, cinsel ilişkiye girmeden önceki safhadır. Ön sevişme neleri kapsar? Öpüşmek, birbirinizi soymak, dokunmalar ve oral seks. Herbirinin yeri ayrıdır ve herbiri sizde değişik duygular uyandırıp, cinsel ilişkinizde en doruk noktaya ulaşmanızda yardımcı olacaktır.
Ön Sevişme ve Kadınlar
Ön sevişme hem kadınların kolayca orgazma ulaşmasını sağlar hem de kuvvetli orgazm olmalarını. Kadının orgazma ulaşabilmesi için uyarılması gereklidir. Ön sevişme de kadında bunu sağlar.
Partnerinizin nelerden hoşlandığını bilmeniz ve uygulamanız ön sevişmede çok önemlidir. Öpmek şarttır; kadında uyandırıcı rolü yüksek olup, duygusallığını arttırır. Öpmek sadece dudaklarla sınırlı değildir; kadının vücudunun her yerini öpebilirsiniz. Çoğu kadının en büyük şikayeti yeterince öpülmedikleri ve çok çabuk cinsel organlarla oynaşmaya geçme hususunu da burada hatırlatmak isteriz. Partnerizin uyarmak için dudaklarını, kulaklarını, saçını, göz kapaklarını, boynunu, omuzlarını, göğüslerini, karnını, bacaklarını ve ayaklarını öpebilirsiniz. Dudaklarını öperken de dilinizi kullanmayı ihmal etmeyiniz. (Bakınız: Öpücük Nedir ki?)
Partnerinizin hassas bölgelerini keşfetmeniz çabukça veya mekanik bir şekilde gerçekleştirilecek bir aktivite değildir. Bunu yavaş yavaş yaptığınızda sevişmenizden hem siz hem de partneriniz daha fazla zevk alacaktır. Amacınız partnerinizi emin adımlarla uyarmaktır. Partnerinizin vücudunda deneyler yapın. Onun nelerden hoşlandığını keşfedin. Vücüdunun heryerine yumuşak bir şekilde dokunun. Ona sarılın.
Memeler ve meme başları kadınlarda çok erotik bölgelerdir. Bu bölgeleri öpmek, okşamak, yalamak veya emmek partnerinizi çok heyecanlandıracaktır. Vajina ve anus arasındaki bölgeye dokunmak da bazı kadınların çok hoşuna gider.
Hem ön sevişmede hem de sevişme esnasında klitoris seksüel açıdan en duyarlı bölgedir. Klitorisi yumuşak bir şekilde uyarma becerisini öğrenmelisiniz. Sert penisle de klitorisin uyarılması mümkündür ve büyük haz verir.
Dudaklarınızı, dilinizi ve parmak uçlarınızı partnerinizin vajina ve poposunda kullanarak onu uyarabilirsiniz.
Ön Sevişme ve Erkekler
Erkeklerin de ön sevişmeye hem ihtiyaçları vardır hem de hoşlarına gider. İmpotans sorunu olan erkeklerde ön sevişmenin bu sorunu ortadan kaldırmasa bile yardımcı olduğu kanıtlanmıştır.
Bazı erkekler partnerleri tarafından soyulmayı ve bu konuda pasif rol oynamayı tercih ederler, bazıları ise partnerlerinin önünde çekinmeden soyunabilirler. Her iki durumda partnerler için uyarıcı niteliği taşır.
Erkeklerin ve kadınların çekici iç çamaşırı giymeleri erotik duygular uyandırıp, hatta ön sevişme esnasında bazı çiftler bu iç çamaşırlarını çıkartmamayı tercih ederler.
Bazı erkekler hareretli bir şekilde öpülmekten hoşlanırlar. Ayrıca, partnerinizin ensesini, kulaklarını ve göz kapaklarını öperek onu uyarabilirsiniz.
Çoğu erkek, meme başlarının yalanması ve emmilmesinden zevk alırlar. Şüphesiz hepsi penisinin öpülmesinden çok hoşlanırlar. Ayrıca vüdununun her bölgesini öpücüklere boğmanız da oldukça uyarıcı olacaktır.
Erkeğin cinsel organları dokunuşlara çok duyarlıdır. Cinsel organları eliniz veya dilinizle uyarın. Penis ile anus arasındaki bölge çok hassatır ve bu bölgeye dokunulduğunda partneriniz müthiş zevk alacaktır. Testisler çok hassas olduğundan bunlara hafif bir şekilde dokunmaya özen gösterin. En çabuk uyarabileceğiniz organ penistir. Ayrıca erkekler popolarının okşanmasından ve öpülmesinden de zevk alırlar.
Partnerinizi Uyarmak
Unutmayın ki partnerinizi uyarmak mekanik bir işlem değildir. Partnerizin isteklerini ve hoşuna giden aktiviteleri uygulamanız gerekecektir. Bunları yapabilmeniz içinde iletişim şarttır. Birbirinizle açıkça konuşup nelerin hoşunuza gittiğini, nasıl yapılması gerektiğini, ne zaman ve hangi yoğunlukta vb. uygulanması gerektiğini açıklayın. İltişim kurmanımn başka bir yararı ise seks konusunda güven kazanmanızı sağlamasıdır. Yaptıklarınızın ve uyguladıklarınızın partnerinize zevk verdiğini hissettikçe daha cesur ve araştırmacı ruhunuz gelişecektir, bu da seks hayatınızın monotonluktan kurtulmasına yardımcı olacaktır.
OKŞAMAK
Okşamak cinsel bir eylem olup sonucunda birleşmeden, her iki partnerin de zevk almasını sağlar. Okşamak ilk etapta öpüşmeyle başlar ve kişilerin duyguları yoğunlaştıkça daha heyecanlı, ateşli bir duruma gelebilir. Öpüşmek ve okşamak göğüslerin ve cinsel organların uyarılmasıyla da birlikte yapılan mastürbasyon haline dönüşebilir.
Okşamak her iki tarafın partneri konusunda bilgi sahibi olmasına yardımcı olur. Okşamak esnasında hoşunuza giden ve gitmeyenleri karşı taraf kolaylıkla anlayacaktır. Ayrıca bir ilişkide duygasıllığı ön plana atmak da ilişki açısında çok önem taşımaktadır. Bunu da öpüşerek, birbirinizi okşayarak ve birbirinize sarılarak elde edebilirsiniz.
Okşama sonucunda birleşme olursa bunun adına ön sevişme denilmektedir.
Öpücük deyip de geçmeyin. Öpüşmek partnerinizle yaşayacağınız seksin ortamını hazırlamaktaki en etkin aracınızdır. Eğer zaten bir kişi iyi öpüşemiyorsa büyük bir ihtimalle bu kişinin seks hayatından da pek mutlu kalmayacaksınızdır.
ÖPÜCÜK NEDİR Kİ?
İyi öpüşebilmenin en önemli unsuru dudaklarınızı kullanabilmenizdir. Dudaklarınızın rahat ve yumuşak olabilmesine özen gösterin. Uzun bir süre dudak dudağa temas (dilinizi kullanmadan) çok etkili bir uyarıcıdır. Dudaklarınızı partnerizin yanaklarında ve boynunda dolaştırmayı da ihmal etmeyin.
Nefenizi kullanın. Boynunda ve kulağında sizin hafifçe nefesinizi hissetmesi çok hoşuna gidecektir. Nefesinizin partnerizin erojen bölgelerinde de etkisi çok yüksektir.
Öpüşmek cinsel ilişkiden önceki oynaşma döneminde ikinizin de cinsel ilişkiye girme arzunuzu daha da kuvvetlendirecektir. Partnerizin oynaşma esnasında öpüşmeye ne kadar duyarlı olması kendisinin genel açıdan sekse ne denli duyarlı olduğunu da açıkça ortaya koyacaktır.
Dilinizi Kullanmak
Öpüşmenin ilerleyen safhalarında kullanılmalıdır. İlk etapta partnerinizin dudaklarını yumuşakça yalamaya başlayın. Partnerizi öpmeden dudaklarını nemlendirin. Öpüşmeye başladığınızda kendi dudaklarınızı da nemlendirmeyi unutmayın; kuru dudaklar yumuşak hissini vermez!
Dilinizi partneriniz boynundan kulağına, geçtiğiniz bölgeleri hafifçe yalayarak götürün. Kulak memesini de emebilirsiniz. Kulağını ağzınızla kapatıp derin nefes alın. Nefes verirken dikkatli olun! Hızlı nefes vermeniz partnerinizi rahatsız edebilir.
“Fransız” Öpücüğü
İnsanların yapabileceği en kötü şey bu durumda ağızlarını tamamen açmaktır. Ağzınızı bir lokma açın. Dilinizin ucunu partnerinizin kabul etmesini sağlayın; siz de onunkini. Bu oynaşmadan sonra partnerinizin dilini hafifçe emmeye başlayın.
Partnerinizin dudaklarını hafifçe emin ve yallayın. Herkesin dudak dokusu, yumuşaklığı ve tadı farklıdır. Bunu anlamaya çalışın. Öpüşen kişi olarak yaratıcı olun. Bu arada dişlerinize dikkat! Çenesini hafifçe ısırmanız hoş olsa da “fransız öpücüğünde” dişlerin fazla ön planda olması zevki kaçırabilir.
En Önemlisi!
Nasıl öpülmek istiyorsanız, partnerinizi öyle öpün. Bir düşünün! En çok kiminle öpüşmek hoşunuza gitmişti? Neden? Onun sizi öpmesinde ne gibi fark vardı? Bu metodları siz de başkalarının üzerinde uygulayın.
Gözler
İnsanlar genelde öpüşürken gözlerini kapatırlar. Bu düşünmeden, otomatikman yaptığımız bir şeydir. Bundan vazgeçmeye çalışın. Öpüşürken gözlerinizin açık olması sizi değişik boyutlara taşıyacaktır. Buna izin verin.
Hassas Bölgeler
Partnerizin vücudundaki hassas bölgeleri ona sormadan bulmaya çalışın. Dudaklarınızla onun vücudunu keşfedin ve partnerizin verdiği sinyallere dikkat edin. Size daha sıkı sarılmaya başlıyor mu? Nefes alışının hızında bir değişiklik var mı? Genelde hassas olarak adlandırılan bölgeleri şöyle sıralayabiliriz; uylukların iç kısmı, dizlerin arkası, meme başları, kolların altı, göbek çukuru. Hayal gücünüzü kullanmayı unutmayın.
SEKS HAYATINIZ İÇİN SAĞLIKLI OLUN!
- Yiyeceklerizde ağırlığı taze meyve ve sebzelere verip, kabuklu yemiş ve bakliyatları da ihmal etmeyin.
Vitamin ve mineral haplarını kullanın. Bunlardan katkı maddelerinden arındırılmış olanlarını tercih etmeye dikkat edin.
İlaç, alkol, sigara ve doğum kontrol haplarından uzak durmaya çalışın. Alkol 30 yaşın üstündeki erkeklerde özellikle penisin sertleşmesinde olumsuz etki yaratır. Aynı şey sigara için de geçerlidir.
Egzersiz yapın. Dozu ayarlandığında egzersiz yapmanın seks hayatınıza olumlu etkisi olacaktır. Aşırı yapılığı takdirde seks hayatınızı olumsuz şekilde etkileyecektir.
CİNSEL EYLEM BAĞIMSIZ MI?
Bugün insana ait ne varsa toplumsallaşmış; yani düzenlenmiş, bazı kurallarla sınırlanmış durumda. Yaşam zorunluluklarımızdan biri olan cinsel dürtü de, değişen her toplum yapısında farklı düzenlemelere tabi kalmakla birlikte, her zaman toplumsalın ilgi alanı içinde olmuştur.
Zaman içinde, kadın erkeğin egemenliği altına girerken, cinsel eylem de, üreme eyleminden ayrıklaşarak başlıbaşına düzenlenişe sahip bir eylem haline geldi. Zamanın bir döneminde cinsel eylemin nesnesi olmayan birçok organ, bugün neredeyse fetişize edilmiş durumda. Sadece üreme eylemi olmaktan çıkışın göstergelerinden biri de şüphesiz doğum kontrol yöntemleri. Yalnız burada bir noktayı, önemli bir noktayı atlamamak gerekiyor: Cinsel eylem üreme eylemi dışına çıkarken kadın ve erkek için aynı biçimi almadı, iki cins için farklılaştı. erkeğin ve kadının farklılaşan cinsel rolleri ve asıl olarak onunla belirlenen toplumsal rollerine uygun cinsel davranışları gelişti. Kadının cinsel davranışına ilişkin veriler artık tarihte görülemez oldu. Antik Yunan’da ve Roma’da erkek çocukların belli bir yaşa gelinceye kadar, daha yaşlı yurttaş erkeklerle beraber olduklarını, adeta onlar tarafından “eğitildiğini” görüyoruz. ama kadınlara ilişkin anlatılanlar birkaç sözden ibaret. Bu durum birçoklarının Roma ve Yunan eşcinselliği diye bahsettiği şeydir. Ancak, bugün için “ahlaki sistemimiz” içinde olumlu yer tutmayan eşcinselliğin, o zaman eşcinsellik diye bir kavramla ifadelendirilmediği, durumun toplumun düzenlenişinde bir olgu olduğu atlanmamalıdır.
Değişen toplum yapılarının incelenmesi sürdürüldüğünde cinsel davranış ve cinsel rol konusundaki değişimleri de görmek olanaklıdır. Ortaçağ Fransasında, ekonomik sistemin düzenlenişi, mülke sahip olanlar arasında sadece büyük erkek çocuğun resmi evlilik yapmasına izin veriyordu. Diğer erkek çocuklar ise gayriresmi sayılan ilişkiler kurup, bunlardan çocuk sahibi olabiliyorlardı. Daha sonradan, Fransa krallarının çoğunun eşcinselliğinin, karıları olmak ve tahta varis bırakmak koşuluyla kabullenildiği görülmektedir. “Eşcinselliğin” toplumsal örgüde işlevsel bir yeri vardı, şüphesiz. Ama, bugün, aile yapısının çekirdek aileye dönüşmesiyle, toplumsal kurgu bunun üzerinde yükselirken, eşcinsellik, toplumdışı ve sapkınlık olarak nitelendiriliyor.
Cinsel rol gibi, cinsel davranışın da mutlak olmadığını, toplumsal yapı ve kültürel birikime göre değiştiğini, tüm biyolojik temeline rağmen “öğrenildiğini” ve “öğretildiğini” anlatmaya çalışırken, eşcinsellik üzerinden örnekleme yapılması, başkalarının da olmadığı anlamına gelmemeli. Bugün “ensest” dediğimiz şey, “çocuk seviciliği” dediğimiz şey; hepsi hepsi toplumsal düzenlenişe, zamana göre anlam kazanmaktadır.
Gelelim bugüne… Zamanla değişen cinsel davranış kalıplarından, güne uygun olanları, çocukluktan itibaren öğretilmekte. Eğer, özel olarak öğretilmek istenen bir şey yoksa, eylemin kendisinin fiziği dışında, bir sınırlama, zorlama olmaması beklenir. Ancak, biliyoruz ki, homoseksüelliğin yanlış, heteroseksüelliğin doğru; ensestin, çocuk seviciliğinin iğrenç, bizim için tanımlı yaş, ırk, din ve cins’ten “birini” seçmenin iyi; tek eşliliğin doğru, çok eşliliğin yanlış olduğu nasıl olduğunu hiç bilmediğimiz bir şekilde öğretilmiştir. Bir gün gelip de, nasıl bildiğimizi kendimize sorduğumuzda, bazı kavrayışlarımız olduğunu ve bunların hep onaylanmış olanlar olduğunu görürüz. Üzerimizde özel bir zorlama olmadığını düşünürüz. Ama, heteroseksüellik doğal, tek eşlilik doğru olarak gösterildiğinde, geri kalanları yanlış, doğal olmayan olarak varsayılmamış mıdır zaten?
Kadın ve Erkek Cinselliği
İnsanların bağımsız birer eyleyen olmayıp, yönlendirilebilir olmalarını sağlayan araçlardan bir tanesi cinsel eylemin sınırlarının çizilmesidir. Erkek ve kadın için ayrı ayrı tanımlanmış cinsel rol ve davranışlar, erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliğini sürdürecek/yeniden üretecek şekilde kurumlaşmıştır. Bu kurumlaşmada kadın cinselliği, erkeğin talebine yanıt verecek şekilde tanımlanmıştır. Bireyin kendi başına değil de, kendisinde varolan ve bir gereksinimi karşılayan şeylerden ötürü toplumsal olabildiği bugünkü durumda, kadın kendisini ortaya koyarak değil (kendisi olabilme şansı, aynı zamanda bu nedenden de hiç olmadığından) kendinde olanı, bedenini ortaya koyarak toplumsallaşabilir. Kadın, tanımlanmış normlara göre “güzel” olduğu ölçüde ya da anneliği aracılığıyla toplumsallaşabilmekte. Bunun dışında kalan, kadınların cinsiyetleri bile tartışma konusu olmaktadır.
Kadın ve erkek cinselliğinin farklı tanımlanışı, cinsel rollerin, dolayısıyla toplumsal konumlanışın da farklı olması anlamına geliyor. Cinsel davranışın tanımlanmış olan biçimlerindeki en küçük farklılaşmanın bile küfürlerin ve alayların konusu olması (kaldı ki kadın bedeni herşeyiyle küfür malzemesi) vurgunun cinsel eylemin kendisinden çok, dışlama aracılığıyla dayatılan bir toplumsal kurumlanışın reddedilişine olduğunu gösteriyor.
Cinsel eylemin sınırlanışının, eylemin kendisiyle değil de toplumsal kurumlanışla belirlendiğinin çarpıcı örneklerini yine Antik Yunan ve Roma’da bulmak olası: kurulabilecek cinsel ilişkiyi belirleyen şey tarafların köle ya da yurttaş, kadın ya da erkek, yetişkin ya da çocuk olmalarıdır. Burada anahtar sözcükler “aktiflik” ve “pasiflik”tir. Yurttaş yetişkin erkek aktif olmalıdır; onun pasifliği hiçbir şekilde hoş görülemez. Hele de aktif lezbiyenlik yapan kadın aşağılıktır, öyle ya yetişkin yurttaş erkeğin rolüne soyunmuştur. Ancak, yetişkin, yurttaş ve aktif erkeğin de tanıması gereken bazı erkler vardı: karısı, köleleri ve metresiyle ilişkiye girebilir fakat hayvanlarla, tanrılarla ve ölülerle giremezdi. Yine de bir kölenin efendisinin içine girmesi hoş karşılanmazdı. (“becermenin” iktidarı ve küfürlerdeki yansısı burada gelişmeye başlamış olsa gerek)
Bir diğer önemli gösterge de, Atina yasalarında, bir oğlana ya da kıza tecavüz edenler için konan cezaların aynı olması, tazminatın toplumsal konuma göre değişmesidir.
80’lerde Türkiye’de kadın hareketi, kendisini ifadelendirmeye çalıştığında, sosyalistlerin de içinde olduğu geniş bir kesim tarafından, cinsel eylemin genel eylemden aşağı görülerek ayrıklaştırılmış olmasından yararlanarak “bunlar cinsel özgürlük istiyorlar” diye saldırıya uğramıştı. Erkeğin cinsel rolüne yönelik tehditin motive ettiği bu saldırıların gerçeğinin farkına varılmadığından “hayır…” diye başlayan bir dizi savunmayla ne kadar “masumane” istekler dile getirildiği anlatılmaya çalışılmıştı. Öyle ya, kadınların bildikleri (yaşadıkları değil) aslında sadece gördükleri cinsel davranış erkeğinkiydi. Bu cinsel davranışın özgürcesi de her önüne gelenle yatağa girmek olabilirdi! Böyle bir kavrayışın, biraz daha derinleşerek, cinsel eylemin tene, aslında tene de değil cinsel organlara indirgenmesine dayadığı görülebilir. Kadın vajinası, bunun sonucunda, erkek için olduğu kadar, kadın için de saplantı durumuna geldi. Tecavüze uğrayan kadınlar için fiziksel acıdan çok, kişiliklerinin tümden yokedildiği duygusu ağırlıktadır. Ama, fiziksel farklılıkları bir yana, erkeğin laf atmasıyla, tecavüz etmesi arasında bir fark yok. Başka birçok durumda olduğu gibi, bu iki durumda da kadınların onuru çiğneniyor, varlıkları yok sayılıyor.
Cinsel Eylemin Örgürleşmesi!
Cinselliğin, hep yok sayılan olduğu düşünülür. Aslında yok sayılan, sadece bağımsız, kurumlaşmamış cinselliktir. Cinselliğin kurumlaşmasının bugünkü aracı ise söylemdir. Cinsellik hızla yapma ediminden söyleme edimine doğru kaymaktadır. Çoğumuz, cinsellik hakkında eskiye göre daha fazla konuşabildiğimizi düşünerek baskılardan kurtulduğumuzu sanırız. Küfürle, argoyla, alayla geçen cinsel eylem üzerine yapılan konuşmalarla özgürleşildiği sanılır. Oysa cinsellik, tanımlanmış sınırlar içinde hep bahsi geçen bir konu olmuştur, açıktan değil, gizli kapaklı belki; herkesin bildiği ortaklaştığı bir giz. Bugün sadece, bazı değerlerin içinin boşaltılarak, “giz”den kurtulunmuştur. Öyle ki, her ay, hemen tüm “kadın ve erkek dergileri”nde cinsellik, erkek iktidarı ve bu iktidarından bir parça da olsa pay alması gereken, bunu da orgazm olarak elde edecek olan kadın üzerine sürülerce yazı bulmak olanaklıdır. Hiçbiri, zaten böyle kaygıları olmadığından, kadın ve erkek arasındaki, toplumsal düzenlenişin tüm egemenlik ilişkileri üzerine sorgulama yaparak cinsel düzenlenişi değiştirmeye çalışmaz; varolan düzenleniş içinde gevşeme noktaları bulmaya çalışırlar.
“Pornografi”, “erotizm” ve “romantizm”, cinsel davranış kalıplarının sürmesinin, yeniden üretilmesinin, yapmadan söyleme geçişin endüstrileşmiş biçimleri durumundadır. Pornografi ve erotizm, erkeksi kalıpları içinde yaşarken, romantizm de, koskaca bir pembe diziler, aşk romanları endüstrisiyle kadınlar için tanımlanmıştır. Görülüyor ki, kadının varoluşunun tanınmadığı, insanlar arasındaki erk üzerine kurulmadığı herhangi bir düzenlenişte, insanlar arasındaki özgür ilişkilerden ve tabii ki cinsel ilişkilerden söz etmek olanaklı değil. Bir dönem avrupa’da, kadın öğretmenlerin bakire olması gerekliliğinin konulabileceği kadar aşağılanan cinsel eylemin tek kurtuluşu, diğer bedensel ve duygusal tepkilerle birleştirilebileceği bir yaşam olabilirmiş gibi gözüküyor.
Kaynak
Eksik Etek
CİNSEL ROL ve KİMLİK
Cinsel İstek
Toplumumuzda erkeklerin seks peşinde koştukları kabul edilir. Arkadaşlığı başlatmanın, kur yapmanın, hatta cinsel ilişki kurma isteği içinde saldırganlaşmanın, erkeğin rolü olduğuna inanılır. Ama örneğin New Meksiko’daki Zuni yerlileri için durum farklıdır. İlk hareket kadından gelir. Geleneksel olarak Zuni erkeği, zifaf gecesini korku içinde titreyerek bekler. Trobriand Adaları’nda da kadın etkendir. Antropolog Bronizlaw Malinowski bu konuda şöyle der:
“Genel olarak, kaba ihtirastan söz edersek, kadının daha etken olduğunu görürüz”.
Aile
Toplumumuzda, kadını otomatik olarak anne olmaya hazırlayan kuvvetli bir annelik içgüdüsünün, kadının içinde olduğu kabul edilir. Ama Güney Denizi’ndeki bazı adalarda çocuklarla sadece erkekler oynar.
Trobriand Adaları’nda çocuk büyütme ile ilgili bütün işler, babadan beklenir. Bebeği yıkamak, doyurmak, şefkat gösterip, kucağında gezdirmek babanın görevidir.
Avustralya yerlileri için baba öylesine önemlidir ki; hamilelik sırasında baba ölmüşse, anne, yeni doğanı ölüme terk eder.
Duygular
Toplumumuzda erkeğin duygularını kontrol altında tutması beklenir. Erkekler, hislerini saklarlar; canları acıyınca veya hüzünlenince ağlayamazlar. Ama, İran’da duygusuz, duyarsız ve sezme yeteneğinden yoksun erkekler, anormal ve güvenilmez olarak tanımlanırlar. İran erkeği, geleneksel olarak, şiiri mantığa yeğler. Arkadaşlar, toplum içinde birbirini kucaklayabilir, el ele tutuşabilir (böyle bir yakınlık bizim toplumumuzda kadınlara yakıştırılır), kadınlardan ise; pratik ve serinkanlı olmaları beklenir.
Güzellik
Toplumumuzda kadınlar; makyaj malzemeleri, parfümler, mücevherat ve şık giysilerle erkeğe cazip görünmeye uğraşırlar. Güneybatı Pasifik Okyanusu Adaları’nda ise; çiçekler takan, kokular süren erkektir. Yeni yetme delikanlar, tören giysilerini giyip süslendikleri, parfümler sürdükleri zaman, öylesine tahrik edici olduklarına inanılır ki, kadınlar onları baştan çıkartmasın diye, büyükleri tarafından yalnız bırakılmazlar.
İş ve Meslek
Toplumumuzda aileyi koruma ve ekmek parasını kazanma görevi, özellikle erkeğe verilmiştir. Kadınların ise; örneğin, bir fizik laboratuvarında çalışmak için güçsüz ve narin olduğu iş hayatında, başarılı olacak kadar kavgacı olmadıkları savunulur. Ama bazı Afrika ülkelerinde, örneğin Sengal, Gambia ve Kenya’da en ağır çiftlik işlerini kadınlar yapar. Hatta bu ülkelerde bir erkek, o gün ağır bir iş yapmışsa, “Kadın gibi çalıştı” denir.
Batı toplumlarında, yakın zamanlara kadar kadınların bir meslekte başarılı olmaları beklenmezdi, onlar için en iyi işin, evlenmek ve aile sahibi olmak olduğu düşünülürdü. Nijerya’da ise; bir kadının bir sanat öğrenmesi veya ticaretle uğraşması olağandır. Yoruba Yerlileri’nde bir kız, geçimini sağlamadan evlenmeye hazır sayılmaz. Sonuç olarak dünyanın üçte ikisinde ticaret, kadınların yönetimindedir. Bu örnekler, iş ve meslek konusunda kadın ve erkek arasında kesin bir bölünmenin olmadığını gösteriyor.
Toplumumuzda çocuklar “kim” olacaklarını ve “neye” benzeyeceklerini çok çabuk öğreniyorlar. Dört yaşındaki çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada, çocuklardan çoğunun iki cinsiyet için yapılmış oyuncakları doğru bir şekilde ayırabildikleri görülmüştür.
Çocukların kız veya erkek olarak sosyal rollerini öğrendikleri ilk yer yuvalarıdır. Sonra okul, bu ilk bilgileri kuvvetlendirir. Yıllardır, okutulan ders kitapları, kadın ve erkeği kalıplaştırmıştır. 1970’lerde Kaliforniya’da okutulan bir kitapta, yuva ile ilgili 18 öyküden 12’sinde, anne önlüklü resmedilmiştir ve görevlerinin yemek pişirmek, dikiş dikmek, bulaşık yıkamak veya ütü yapmak olduğu belirtilmiştir. Baba ise genelde işten eve dönerken resmedilmiştir.
Daha büyük öğrenciler için hazırlanan ders kitaplarında da durum farklı değil. Kadınların çalıştığı belirtilse bile, bu; sekreterlik, öğretmenlik, garsonluk veya kütüphane memurluğu gibi geleneksel mesleklerle sınırlandırılmıştır. Buna karşın erkeklerin, her tür işi yapmaya uygun olduğu izlenimi verilmektedir.
Kızların, okulda erkeklere oranla daha başarılı olduğu, genel olarak bilinir. Bunun bir nedeni, buluğ çağından sonra hormonlarında meydana gelen değişiklikler olabilir. Ama, Ann Oakley, bunu başka türlü açıklıyor:
“Bu, büyüyünce oynayacakları role alışmaya başladıkları çağdır. Erkek rolünde başarı, kadın rolünde ise rahatlık hedeflenmiştir”.
Yapılan araştırmaların sonucunda kızların, erkeklerle yarışarak eğitimlerine devam ederlerse, dişiliklerini ve sevimliliklerini yitirmekten korktukları anlaşılmıştır. Ayrıca, yüksek kişisel başarının, geleneksel ev kadını imajı ile ters düştüğüne inanılır.
Toplumumuzdaki delikanlılar da cinsel kimlikleri kalıplaşarak büyürler. Birçok erkek çocuğu, ev ortamında saldırgan davranışlara ve oyunlara yüreklendirilir. Futbol ve hokey gibi sporlar, şiddet duygusunu güçlendirir. Ergenlik çağındaki erkek çocukları, tehlikeli ve toplum dışı olaylara cesaretle girebilirler. Bu nedenle, genç erkekler arasında cinayet ve yaralama oranı yüksektir. 21 yaşında ölen gençlerin %68’i erkektir. Daha ileri yaşlarda da ne pahasına olursa olsun, başarma zorunluluğunun getirdiği stres yüzünden, kalp krizi ve felç riski erkeklerde, kadınların iki katıdır.
Özellikle maço erkekler, her türlü insani ilişkiyi bir yarışa çevirirler. İş, oyun ve seks hayatı daha yüksek puanlar alabilecekleri ortamlardır. Hatta daha kötüsü, adeta savaş alanlarıdır:
“Cinsel ilişki sadece şahane ve mükemmel bir şey değil, aynı zamanda öldüren bir şeydir. İnsanlar yatakta birbirlerini öldürürler”
Norman Mailer
Güney Denizleri’ndeki adalara ilk gelen Hıristiyan misyonerler, buradaki yerli halkın nasıl cinsel ilişkiye gireceklerini tam olarak bilmediklerini gördüler.
Sabırlı misyonerler, Amerikan yerlilerine, cinsel birleşme için en doğru pozisyon olarak, erkeğin yukarıda, kadının ise altta olduğu pozisyonu öğrettiler. Bu, hem görüntü olarak erkeğin üstün olduğu fikrini yansıtmaktadır, hem de ancak üreme faaliyetine yetecek kadar az cinsel tahrike yol açmaktadır.
Cinsel davranışlar, bir toplumun genel yapısı ve diğerleri hakkında iyi bir fikir verir. Örneğin; Samoa halkı, misyoner pozisyonunu kullanmaz. Onların kültüründe, kadın ve erkek, Avrupalı hemcinslerine oranla daha eşittir. Eşitliğe inanıyorlarsa, kadın niye hep altta kalsın?
Bu pozisyonda, kadın, erkeğin ağırlığı altında ezilirken rahat hareket edemez. İki cins de serbestçe aktif olabilse ve daha çok zevk alıp, daha çok zevk verebilse daha iyi olmaz mı? Ayrıca cinsel ilişki kurmanın asıl maksadı bu değil mi?
Bu, nerede olduğunuza bağlıdır. Cinsel ilişkiler, sosyal ilişkilerle şekillenmiştir. Erkek ve kadının karşıt olarak kabul edildiği kültürlerde genellikle iki cinsel kod vardır. Bu çifte standart, iki cins arasındaki güç dengesinin hangi yönde ağır bastığını göstermektedir.
Arap dünyasında, erkek tarafı ağır basmaktadır. Araplar, kadınların cinsel yönlerinin daha kuvvetli olduğuna inanmalarına karşın, zengin bir erkeğin dört kadınla evlenmesine izin verirler. Böylece, birçok toplumsal gerginlik meydana gelmiş olur.
Erkekler, kadının cinselliği kontrol altında tutulmazsa, oluşturdukları toplumun ve aile yapılarının bozulacağından korkmaktadırlar.
Sonuç olarak, Arap kadını tamamen tecrit edilir. Hatta, yer yer amaçla bazı yollar kullanılmaktadır:
Klitorektomi: Kadın sünneti. Bu uygulamada genç kızların klitorisi kısmen veya tamamen yapılan bir ameliyatla alınır.
İnfibulasyon: Kadın cinsel organındaki dış dudaklar birbirine dikilmekte, böylece meşru olmayan cinsel ilişkiye engel olunmaktadır. Yakın tarihlere kadar, Arap kadınlarının tahminen %90’ı, cinsel duyarlılıklarını yitirmeleri için sünnet edilirdi. Bir Sudan kaynağından, bu işlemin faziletleri şöyle açıklanmıştır:
“Kadın sünneti, kadınları seksin kölesi olmaktan kurtarır, onların asıl kaderi ve görevi olan anneliği tam olarak yerine getirmelerini sağlar”.
Cinsel bir organın köreltilmesinin psikolojik etkileri de görülür. İngiltere’de Viktorya çağında kadınlar, cinsel yaşantılarına karışılmasına tepki olarak, ülke çapında sekse karşı ilgisizleştirler. Zamanımızın ünlü doktorlarından William Acton’un bu konudaki fikri şöyle:
“Kadınların çoğu cinsel konularla fazla ilgili değillerdir. Erkekler bu konuya daima düşkündür, kadınlar ise ara sıra… Yuva sevgisi, çocuk sevgisi ve ev işleri onların tek heyecanlarıdır…”.
Bu tepki kampanyasının sonunda, seks konusundaki cehalet, öylesine inanılmaz boyutlara ulaştı ki, dört İngiliz kadınından ancak biri, bir klitorisinin olduğunu ve klitorisin seksten alınan zevki artırdığını biliyordu.
Bilgisizliğin yanı sıra korku ve suçluluk duygusu da yaratılıyordu. Viktorya döneminde İngiliz tıp dünyası, arkasına hükümeti ve kiliseyi alarak, kadınları, seksten aldıkları zevki pahalıya ödeyecekleri konusunda uyarıyordu. Doktorlar, cinsel ilişki sırasında hareket ederse kadının çocuğu olmayacağını, kuvvetli cinsel tahriğin hayatı kısalttığını, kadınların mastürbasyon yapmasının sağlıksız olduğunu ve oral seksin ağızda kansere neden olduğunu iddia ediyorlardı.
CİNSEL ÖZGÜRLÜK
Cinsel konular toplumumuzda, nedense, hep tabudur. Cinsellik konusunda pek konuşulmaz. İrdelemeler yapılmaz. Herkes birşeyleri, üstünkörü de olsa, bilir, ama konuşmaz ve tabii ki gönül rahatlığıyla yaşayamaz. Bunun nedeni, cinselliğin tabu olmasına karşın, konu bireysel düzeye indirgendiğinde, özel yaşam temelinde düşünüldüğünde, gerçekte ‘özel’ ve ‘bireysel’in olmaması ve konunun adeta ‘kamu’nun ortak malı olarak görülmesinin sonucu da herkesin herkese, bu konuda konuşma hakkını kendinde görmesidir.
Cinsellik ve cinsel yaşam kişiye özeldir ve kişilerin bunu gönül rahatlığıyla yaşayabilmeleri gerekir. Özel yaşam, karışılamaz bir özel alandır. Cinsel özgürlüğün ve cinsel yaşamın da bu alanda önemli bir yeri vardır. Cinsel özgürlük dediğimizde, kadınlar açısından düşünürsek, bekaret baskısı, birlikte yaşama, eşcinsellik (homoseksüellik) ve biseksüelliğe karşı önyargı ve baskılar, flörte karşı çıkılması gibi konular, hemen aklımıza gelebilecek, önemli konular.
Bekaret baskısıyla biz kadınlar çok fazla sınırlanır ve hatta bazen de deyim yerindeyse, boğuluruz. Yukarıda saydığımız toplumdaki tabulardan biridir bekaret. ‘Bekaret’ yüzünden dağılan yuvalar, işlenen namus cinayetleri, kavgaları toplumumuzda sık rastlanır olaylardır. Ailenin namusu, ailedeki kadınların omuzlarına yüklenmiştir. Buna ihanet ederse, cezası dayaktan başlayıp, ölüme kadar varabilir. Toplum da böyle kadınlara ‘kötü’ gözüyle bakar ve damgalar. Bu kadın, onların gözünde artık ‘potansiyel’ bir ‘fahişe’dir.
Sevindiricidir ki, bu önyargılı çarpık tutum, toplumun özellikle eğitim ve bilinç düzeyi yüksek kesimlerinde değişmeye ve yok olmaya başlamıştır. Bu da yerindedir. Çünkü, gelişmeyle birlikte, kişilerin özel yaşam haklarına duyulan ve gösterilen saygının da artması beklenen bir durumdur.
Her ne kadar özel yaşam, kişisel ve cinsel olsa da, flört ve birlikte yaşama, toplumda tam anlamıyla kabul görmemiş durumlardır. Bireylerin, istedikleri kişilerle, istedikleri gibi yaşama istek ve haklarına saygı duyulmaz. Oysa bireyler, başkalarının haklarını çiğnememek koşuluyla, özgürlüklerini sonuna kadar kullanma hakkına sahiptirler. Birlikte yaşamanın ‘zina’ olarak kabul edildiğini hemen hepimiz biliriz. Ceza yasası taraflardan birinin evli olması durumunda eylemi suç olarak nitelendirmiştir. Bu nedenden dolayı da, böyle bir ithamla yakalanan kadın ve erkek cezayı hak ederler… Ancak, her zaman olduğu gibi, yine kadının cezası daha fazladır. Kadının zina suçunu işlemiş sayılması için, bir evde/yerde sözkonusu erkekle tek başına, ‘uygunsuzluk’ koşulu aranmaksızın bulunmuş olması yeterli görülürken, erkeğin sözkonusu kadınla, ayrı bir ev tutarak birlikte yaşamış olmasının ispatlanması halinde bu zina nedeni olmaktadır. Biz kadınlar yasalardaki bu haksız durumun dışında, bir de toplumun damgalaması ile çifte ceza görürüz. Erkekler ise, toplumun değerlerine göre, yine ‘elinin kınasını yakmıştır’. Bu durumdan gurur bile duyabilir.
Bu konuda yasalara bakışımız, varolan haksız düzenlemelerin iyileştirilmesi yönünde istemde bulunmak şeklinde sözkonusudur. Ülkemiz nüfusunun yarısını oluşturan biz kadınlar, eğer gerçekten istersek, yasalardaki eksiklik ve haksızlıkların giderilmesini sağlayabiliriz…
Bu başlık altında ele alacağımız bir diğer konu da cinsel tercihler konusunda toplumda varolan önyargı ve baskılardır. Bu başlık altında eşcinsellik dediğimiz homoseksüellik ve her iki cinsle de beraber olan için kullandığımız biseksüellik yeralıyor.
Eşcinsellik dendiğinde, bazı çevrelerden gelen tepkiler, bunun sapıklık, hastalık, anormallik, doyumsuzluk olduğu yönündedir. Oysa, kişinin kendi cinsinden biriyle beraber olmak istemesi, tamamen, o kişinin cinsel seçimidir. Ayrıca, son yıllarda eşcinsellik konusunda yapılan araştırmalar sonucunda, cinssel seçimler konusunda, genlerden kaynaklanan etkilerin varlığı da savunulmaktadır. Eşcinselliği, ister fiziksel nedenlerden kaynaklansın, isterse kişinin özgür irade ve duyguları etkilesin, sonuçta birey, ne istediği ve bunu nasıl yaşamak istediğine kendi karar verecektir. Heteroseksüellik (bireyin tercihini karşı cinsten yana kullanması) sanıldığı gibi ‘normal’ değil, yalnızca ‘sık görülen’ bir cinsel tercihtir. Eşcinselliğin yanısıra, biseksüellik (bireyin tercih yapmadan her iki cinsle de birlikte olması) de kişinin cinsellik yönünde bir seçimidir. Bu kişiler seçimlerini her iki cinsle de birlikte olma yönünde yapmışlardır.
Eşcinsellik ve biseksüellik konularında karşılaşılan sorunlarda başvurulabilecek herhangi bir koruyucu yasa bulunmamaktadır. Ancak, bu konularda başvurabileceğimiz kadın hakları, insan hakları ve demokrasi ile ilgili çalışmalar yapan kuruluşlar bu konuda bize yardımcı olabilecek kuruluşlardır. Örnek olarak, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Vakfı vb.
Kaynak
Eksik Etek
ÇAĞLARA GÖRE CİNSEL GELİŞİM
Cinsel güdü fizyolojik ihtiyaçlarla birlikte çocuğun doğması ile birlikte başlar. Psikanalitik görüşe göre insan; “libido” adı verilen cinsel güç ile doğar. Enerji yetişkinlerdeki gibi cinsel organlarda toplanmamıştır. Bedene yayılmıştır ve bilinçli değildir. Cinsel gelişimin 5 dönemi vardır. Bunların 3’ü okul öncesi dönemde yeralır.
- Oral dönem: (kendini sevme dönemi 0-1.5 yaş arası).Anal dönem: (cinsel soruşturma dönemi:1.5-3 yaş arası).Falli dönem: (Durgunluk dönemi 3-5 yaş arası).
Latent dönemi: (Gizil dönem 5.6-11-13 yaş).
Genital dönem: (Ergenlik dönemi 11-13-21 yaş).
Oral Dönem
Çocuğun kendi kendine ağızla ilgili (susama sütemme v.b.) istekler duyması ve doyum elde etme dönemidir. Çocuğun süt emmesi açlık isteğinin giderilmesi onun gevşemesine yol açar. Bir tür ağız bölgesinde toplanmış libidonun doyurulmasıdır. Bu dönemde ağız naz yaratan bölgedir. Çocuğun boş memeyi emmesi herşeyi ağzına sokmak istemesi, parmağını emmesi bundandır.
Anal Dönem
Bu dönemde anüs haz bölgesidir. Cinsel enerji (libido) anüste toplanmıştır. Çocuğun kakasını kontrol altında tutması, annesinin istemediği zamanda yapması veya yapmaması ona haz verir.
Fallik Dönem
Durgunluk dönemidir. Cinsel enerjinin cinsel organlarda toplandığı dönemdir. Çocuk cinsiyetinin farkında bu dönemde varır. Bu dönemde cinsel organlarla oynama eğilimi artar. Bu yaşlarda çocuk nasıl doğmuş olduğunu fark eder. Ayrıca bu dönemde çocuk, ebeveynine dönük cinsel düşler kurar. Erkek çocuklar oidipus karmaşası (komplex) yaşarken kız çocukları’da Elektra karmaşası yaşarlar, yani çocuk karşı cinsten ebeveyninin sevgilisi olmak isterken kendi cinsinden olan baba veya annesini kimseyle paylaşmak istemez.
Latent Dönem
Başka bir deyişle eşcinsellik dönemidir. Çünkü bu dönemde çocuklar kendi cinsinden olanlarla birlikte olmaktan hoşlanır. Kendi cinsinden gruplarda birbirlerine sıkı bağlı ilişkiler kurmaktadırlar. Cinsel merakın aynı cinste denenmesinde yol açabilmekte gelecekteki eşcinsellik davranışlarının temellerini atabilmektedir. Cinsel organların yapısı, özellikleri cinsel ilişkide anne babanın rolleri gibi konular yer alır. Bu dönem çocuk artık kendi cinsinden anne babayla özdeşir kendi cinsinin rollerini benimser.
Genital Dönem
13-14-21 yaşları arasını kapsar. Ergenlik dönemidir, ve cinsel enerjinin arttığı dönemdir. Cinsel bezlerin salgıladığı hormonlar kana karışmaktadır. Ergene yeniden cinsel çalışmaların ortaya çıkmasına yol açar. Anne baba saplantısından kurtulmak ve bağımsız olmak ister. Karşı cinse ilgi artar.
CİNSELLİKTE ZEVK SINIRLARI
Cinsel zevki arttıran ve azaltan, bilinen dönem ve durumlar vardır. Bu durum ve dönemlerin bilinmesi, cinsellikten daha çok zevk almamızı sağlıyabilir. Uygun olmayan günlerde partnerinizi boşuna zorlamaz ve onların zevk almamasını başka nedenlere yormazsınız.
Daha Çok Zevk Duyabileceğimiz Durum ve Dönemler
Yumurtama Dönemi
İki adetin ortasındaki günlerde, yumurtlama gerçekleşir, bu dönemde testesteron hormonu zirve yapar. Bu hormonun yüksekliği, kadınların daha çok seks arzulamalarına neden olur. Bu dönem, kadınların kendi kendilerini de en çok tatmin ettikleri dönemdir. Kadınlar bu dönemlerinde daha kolay orgazma ulaşırlar. Yumurtlamanın arkasından artan östrojen ve oksitosin hormonları da du yüksek arzulamanın 3-4 gün kadar daha devam etmesini sağlar. Bu dönemlerdeki cinsel ilişkilerde, çocuk olma olasılığı çok yüksektir.
Dengeli Beslenme
Düşük yağ içerikli bir diyetle beslenen kişiler, düşük vücut ağırlıkları ve yüksek DHEA oranları cinselliklet daha yüksek zevk alma imkanı verir. Yağlı beslenen kişilerde meydana gelecek atheroskleroz (damar kireçlenmesi) nedeni ile kan akımları bozulacağından erektil dokularda tam bir şişme olmayacak ve cinsellikten maksimum haz duyulamayacaktır.
Bedensel Egzersiz
Düzenli yapılan egzersiz, vücut hormon seviyelerini etkiler. Özellikle testesteron hormonu seviyesi yükselir. Cinsellikteki zevki yöneten bu hormonun yükselmesi, daha fazla zevk alınmasını sağlar. Egzersiz yapmakla dokulara daha çok kan götürecek damarsal yapıların gelişmesi de sağlanır. Vajinal dokuların his özellikleri artar. Kardiyovasküler (kalp ve damar sağlığı için) sağlık amacı ile yapılan spor da çok yarar sağlar. Haftada 2-3 gün , 20-30 dakika süre ile kalp atım hızını 120’nin üzerinde tutacak aerobik egzersizler, burada söz konusunudur. Yürüyüş, hafif koşu, egzersiz makineleri, yüzme örnek olarak verilebilir.
Nefes Alma Kontrolu Egzersizleri
Düzenli nefes alma ve gevşeme egzersizleri yapan kişilerde DHEA seviyeleri yükselir. Sabah ve akşam meditatsyon yapan kişiler, cinsellikten daha yüksek zevk alacaklardır.
Kegel Egzersizleri
Kegel egzersizleri karın alt duvarını oluşturan kasların egzersizleridir. Özellikle gebelikte kolay doğum amacı ile ve gebelik sonrası idrar kaçırma sorununa karşı uygulanır. Bu egzersizler sayesinde karın alt duvarı kaslarına daha çok kan akımı sağlanacaktır. Vajina daha duyarlı hale gelir.
Masaj
Masaj kan akımını arttıran bir faktördür. Kan akımının artması ve DHEA’nın artması ile daha yüksek bir cinsel arzu ve orgazm yaşanabilir.
Daha Az Zevk Duyabileceğiniz Durum ve Dönemler
Progesteron Seviyesinin Yükseldiği Dönemler
Menstürasyon kanamasının görüldüğü günden önceki hafta, kanda yükselen progesteron, cinsel isteği birden azaltır. Eşler birbirlerinin özel günlerini bilmeli ve zorlamamalıdır.
Emzirme Dönemi
Süt üretimini kontrol eden hormon olan prolaktin, cinsel isteği azaltan bir diğer faktördür. Bu dönemde süt bezlerinden sütün dışarı atılması için salgılanan bir diğer hormon olan oksitosin, uterus (rahim) kasılmasına neden olur ve orgazmı duymayı sağlayabilir.
Sigara İçmek
Sigara dumanındaki bir çok kimyasal madde, damarlarda kasılmaya ve kan akımının azalmasına neden olurlar. Kan akımı bozulan klitoris, vajina ve cinsel organlar daha az duyarlı olurlar. Sigara içildikten sonra yapılan cinsellikte orgazm daha az yaşanır.
Stres
Stres durumunda, kandaki DHEA ve testesteron seviyeleri düşer. Stresli bir günden sonra cinsel istek azalır. Stres nedeni ile kortizol gibi stres hormonları artar. Kan damarlarının daralması ve kan akımının azalmasına neden olur. Stres cinsel yaşamda çok önemli faktörlerden birisidir. Önemli bir toplantı öncesi, sınav öncesi ve benzer durumlarda cinsel istek ve cinsellikten zevk almak belirgin oranda azalır.
Uykusuzluk
Uykusuzluk halinde stress hormonlarından kortizol salınımı artar. Bu hormonun yüksekliği cinsel istekte azalmaya neden olur.
ARAŞTIRMA
Dr. Alfred C. Kinsey’in Erkeğin Cinsel Davranışları (1948) ve Kadının Cinsel Davranışları (1953) adlı raporları; 50’li yılların ortalarına doğru gelen Amerikan bilincine sızmaya başladı. Bu raporların o yıllardaki asıl etkisi, milyonları, birçok insanı, o zamana kadar bilinenin aksine, cinsel bakımdan çok daha aktif olduğuna inandırmasıydı.
Kinsey, tutucu ve böcekler konusunda uzmanlaşmış, son derece saygıdeğer bir zoologdu. Indiana Üniversitesi’nde cinsel eğitim dersi vermesi istenildiğinde, Kinsey, bilimin, böceklerin aşk hayatı hakkında insanlarınkinden çok daha fazla şey bildiğini farketti… Raporlarını hazırlarken, 10 yıl içinde 10 binden fazla kadın ve erkekle görüştü. Aşağıda, elde ettiği şaşırtıcı sonuçlardan bazıları verilmiştir.
Mastürbasyon: Bütün erkeklerin %95’i, kadınların ise kabaca 2/3’ü mastürbasyon yaptıklarını itiraf ettiler. Bu oran, genç ve bekâr erkeklerde daha da yüksekti. Rapora göre mastürbasyon yapan kadınlar, cinsel birleşme sırasında orgazm olmaya daha yatkındılar.
Evlilik dışı seks: Araştırmaya katılan erkeklerin en azından yarısı, arasıra eşleri dışındaki kadınlarla cinsel ilişki kurmuşlardı. Kadınların %25’i, otuz-kırk yaşlarında evlilik dışı ilişkileri olduğunu bildirmişti.
Homoseksüellik: Her üç erkekte, birden fazlasının orgazm ile neticelenen bir homoseksüel deney yaşadıkları ortaya çıkmıştı.
Kinsey Raporları, daha sonra yapılan Masters ve Johnson Araştırmaları gibi çalışmalar, cinselliği, saygıdeğer bir tartışma konusu haline getirmiştir. Aynı derecede önemli olan bir başka sonuç ise, birçok Amerikalı’nın güçlü cinsel istekler duyma konusunda, yalnız olmadığını öğrenmesi idi.
Danıştay:
1938’de New York Sansür Heyeti, içinde; hamilelik, zührevi hastalıklar, doğum kontrolü, kürtaj, gayri meşruluk, fuhuş, ırklar arası cinsellik ve boşanma geçen, tüm filmleri yasakladı. Ancak 19 sene sonra, 1957’de Birleşik Devletler Danıştay’ı, görsel ve yazılı yayınlardaki bu sansürü alt üst edecek tarihi bir karar aldı.
Danıştaya göre, çocukları bu yayınlardan korumak bahane edilerek, yetişkinler için yayınlanan kitap ve dergilere yasak konamayacaktı. Ancak, hiç bir toplumsal yararı olmayan müstehcen yayınlar yasaklanabilecekti. Bu karar ile edebi eserler, erotik sanat ve “yumuşak” pornografi soruşturmaya uğramaktan kurtuldu.
Hakim William O. Douglas, Amerikan Danıştay’nın bu fikir değişikliğini şöyle açıklamıştı:
“Müstehcenliği bahane ederek cinsel konuları yasaklamak tehlikelidir. Cinselliği olmayan bir insan anormaldir. Cinsel düşünceler, cinsel yaşamı teşvik eder, bunun sonucunda da daha iyi evlilik ilişkileri doğar. Aşkı cazip kılan cinsel düşünceler, kesinlikle yasa dışı sayılmamalıdır.”
CİNSEL DOKUNDURMALAR ve ŞAKALAR
Sonuç
850 yolcudan sadece 500 yolcuya gemiden inme izini verildi.
Efes’i gezmek için otobüsle yolculuğu başlayan 500 turist de Efes’e giremediler. İzin verilmedi.
Neden?
Eşcinsel oldukları için.
ATLARA CİNSEL TACİZ
Kaliforniya eyaletinde çiftliğinde dişi atlarına cinsel tacizde bulunan bir kişi 4 yıl hapise mahkum edildi.
İSTANBUL’DA ŞİŞME KADIN YOK SATIYOR
İstanbul’da 100’ü aşkın “seks shop” bulunmaktadır. Dükkan sahipleri erkeklere yönelik ürünlerin (şişme kadın, suni vajinalar, geciktiriciler) çok sattığını, kadınlara yönelik ürünlerin satışlarında da son zamanlarda kıpırdama olduğunu söylüyorlar.
RAPOR: CEZAEVİ’NDE İLİŞKİYE GİRİLEBİLİR
Sivas Cezaevi’ndeki “cinsel ilişki” davasında hazırlanan bilirkişi raporunda “açık görüş yeri 1 metreye 130 santimetre, ilişkiye ayakta girilebilir” sonucuna varıldı.
DİLDO NEDEN ERKEKTEN DAHA İYİDİR?
1. Her zaman sert ve hazırdır.
2. Hiçbir zaman gaz çıkartmaz.
3. Futbol seyretmekten hoşlanmaz.
4. Horlamaz.
5. İşiniz bittiği zaman çekmeceye kaldırabilirsiniz ve siz isteyene kadar sizi rahatsız etmez.
6. Yorulduğunda pilini değiştirebilirsiniz ve tekrar hazır hale gelir.
7. Hiçbir zaman size “Nasıldı” diye sormaz ve siz de yalan söyleme durumunda kalmazsınız.
8. Dildo, erkekten daha başarılıdır.
9. Eski (yaşlı) dildo, yeni (genç) dildo kadar iyidir.
10. Uzun süre kullanmadığınızda, suratı asık bir şekilde evde dolaşmaz.
11. Kız arkadaşınız kullandığında, sadece onu yıkayarak, tertemiz bir hale getirebilirsiniz.
12. Kırılsa bile yenisini hemen alabilirsiniz.
HORLAMAK VE SEKS
Aşırı horlamak, çiftlerin seks hayatlarını olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Neden? Horlayanlar genelde yorgun ve daha sinirli oldukları için.
ERKEKLİK
Erkeklik ne kafada, ne sünnette başlar. Sadece testiste başlar. Testisi olmayan bir insanın erkekliği yoktur.
Ha, ikinci bir olay bu penisteki damar olayıdır, basınç olayıdır yani. Şimdi yaşlı bir insanla genç bir insanınki aynı mı?
Kemal ÖZKAN
Binyıl Pazar
11 Haziran 2000
CİNSİYET MAHKEMEDE BELİRLENECEK!
Medeni Kanun hazırlıkları devam etmektedir. Tasarımda belki en ilginç ve bir çok tartışmaya neden olacak maddelerden biri, cinsiyet değiştirmekle ilgili olan.
Şu anda yürürlükte olan kanuna göre, cinsiyet değiştirmek isteyenlerin, sağlık kurulu raporu alması yeterli sayılmakta. Ancak, bu kolaylık tarihe karışacak.
Medeni Kanun Tasarısında bu konu ilgili neler var?
Cinsel değişiklik isteyen kişinin mahkemeden izin alması gerekmektedir.
Bu değişiklik için evli olmamak şartı var.
Bir de transseksüel yapıda olma şartı söz konusu.
Anlayacağınız, artık ülkemizde cinsellik değiştirenlere rastlayamayacağız. Cinsel tercih hakları mı?
ÇOCUKLARA CİNSEL EĞİTİM VERİLDİĞİNDE SORULAN SORULAR
ERKEKLER SINIFINDA
Öğretmenim, cinsellik ve seks dersleri olarak bize ev ödevi verecek misiniz?
Öğretmenim, burada öğrendiğimiz bilgileri babamla paylaşabilir miyim? Bu derste öğretilenleri ona anlatırsam iyi para vereceğini söyledi de…
Öğretmenim, bu dersle ilgili olarak deney yapmak istiyoruz. Uygulamalı eğitim yapmak mümkün mü?
Öğretmenim, az önce cinsel ilişkiden kadınların da zevk aldığını söylediniz. Eee, o zaman niye insanlar kızdıkları zaman birbirlerinin annelerine küfür ediyorlar.
Öğretmenin, kadınların göğüslerinin yuvarlak olduğunu söylediniz ama bizim komşumuz Fahriye ablanınki daha çok elips şeklinde ve yere doğru uzanıyor.
Öğretmenim, aşırı mastürbasyon yapmak körlüğe yol açar mı? Eğer yol açıyorsa, bu sınıf neden hala kör değil?..
Öğretmenim, seviştikten sonra sigara içmek şart mıdır? Fanta veya gazoz içebilir miyiz?
Öğretmenim, teneffüse çıkmasak olmaz mı?
Öğretmenim, madem ki spermlerimiz bizim çocuklarımız, onları nüfusuma kaydettirmek istiyorum. Bu mümkün mü?
Ögretmenim, az önce, kızlarda klitorisin az gelişmiş bir penis olduğunu söylediniz. Ne yani kızlar isteseler bizi?… Hadi ya…
KIZLAR SINIFINDA
Öğretmenim, Ali kopya çekiyor. Teneffüste eteğimi kaldırıp bakmak istedi…
Öğretmenim, orkidlerimizi kağıt mendil olarak da kullanabilir miyiz?
Ögretmenim, seksin kadınları mutlu ettiğini söylediniz, peki annem niye mutlu değil?
Öğretmenim, bekaret zarının dikilebildiğini söylediniz az önce… Teneffüse kaç dakika var?
Öğretmenim, bisiklete binmek bekaretimize zarar verir mi? Ama ıssız bir ormanda binmekten bahsediyorum.
Öğretmenim, az önce erkeklik organının uzunluğu değil işlevi önemli dediniz ama niye küçüğünü tercih edelim, bu meretle iki araba arasına park etmeyeceğiz ki?
Öğretmenim, reklamlarda orkidlerin üzerinde hep mavi bir sıvı oluyor ama bugüne kadar böyle bir sıvı ile karşılaşmadım. Acaba ben normal miyim?
Öğretmenim, ben gene bizi leyleklerin getirdiğine inanmak istiyorum. Dün gece bu dersi çalışıyorum diye abilerimden dayak yedim. Urfa’da kız olmak zor iş be öğretmenim…