Sevgi ve Cinsellik
Kendi bedenimizin cinsel hazlarını tanımada ilk adım, bebeklikten itibaren bedenimize dokunarak, masturbasyon yaparak öğrendiğimiz ve geliştirdiğimiz bedensel haz yaratan davranışlardır. Cinsel haz gelişiminin ikinci adımı, ergenlik döneminden itibaren girişilen eşli cinsel etkinliklerin yarattığı fiziksel ve duygusal boyutları olan cinsel hazlardır. Hiçbir şey hissetmediğimiz birisiyle cinsel ilişkide, cinsel uyaranlar ve davranışlar uygunsa, fiziksel anlamda cinsel haz alabiliriz.
Erkekler için cinsel hazzı tanıma genellikle bu aşamalardan geçerken, kadınların çoğu bu temel basamakları atlayarak, cinselliğe doğrudan üçüncü adımla başlamakta ve bu da birçok zorluk yaşanmasına neden olabilmektedir. Cinsel hazlarımızın üçüncü basamağı, duygusal ilişkimiz de olan bir cinsel eşle sevişmektir.
Cinsellikle ilgili çoğu konuda olduğu gibi, sevgi ve cinsellik bağlantısı konusunda da birçok yanlış inanış vardır.
Bu yanlış inanışlar kişilerin yalnızca davranışlarını belirlemekle kalmaz, kendini onaylama, kendine değer verme, kendine ve yaşamına saygı duyma gibi kimlik boyutlarındaki algılarını da etkiler. Bu yüzden de, cinsel yaşamın doyumunu olduğu kadar, kişinin genel mutluluğunu da etkileyebilir.
Bu yanlış inanışların en yaygın olanlarından biri, “cinselliğin doğal ve kendiliğinden olduğu”dur. İnsan yaşamının hemen hiçbir bölümü için artık “doğal” sözcüğünü kolayca kullanamayız. İnsan toplulukları, doğal davranışlarını artık bilemeyeceğimiz kadar uzun süredir, çeşitli kurallar ve yasaklar içinde yaşamaktadır.
Bu yüzden, hiçbir toplumsal karışım olmadan yetişen insanların doğal cinsel davranışlarının nasıl olacağını söylemek, çok kolay bir şey değil. Olsa olsa, hayvanların cinselliğine bakarak,cinsel davranışların daha dürtüsel, daha erken yaşlarda gelişeceğini, cinselliğin utanmadan uzak ve daha açık yaşanacağını varsayabiliriz ama bu da yalnızca bir varsayım olmaktan öteye gitmez.
Cinsel Dürtülerimiz
Oysa, insan cinselliğinin kendiliğinden bir boyutu elbette vardır ama aynı zamanda öğrenilen ve seçilen boyutları da vardır. Doğal olarak açlık dürtümüz olması, bugünkü yemek kültürlerini, yeme davranışı üzerindeki insani denetim yeteneğimizi açıklamaz. Aynı biçimde doğal olarak cinsel dürtülerimizin olması da, cinsel davranışlarımızı ve cinsel seçimlerimizi tek başına açıklamaktan çok uzaktır. Açlık dürtümüz, hangi yemeği, nasıl pişirdiğimizi veya nasıl yediğimizi doğrudan belirlemediği gibi, cinsel dürtülerimiz de kiminle, hangi cinsel ilişkileri, nasıl yaşadığımızı tek başına belirlemez.
Cinsel dürtülerimiz vardır, cinsel bilgiler ediniriz, cinsel tutum geliştiririz, cinsel deneyimler yaşarız ve cinsel davranışlarımız oluşur. Cinsel davranışlarımızın dürtüsel boyutu olduğu kadar, belki daha fazla öğrenilen bir yanı vardır.
Cinselliğin öğrenme boyutu
Cinselliğin öğrenme boyutunu göz ardı ettiğimizde, kendimizden beklentilerimiz gerçekleşebilecek olanların çok ötesine geçebilir. Bu beklentilerimiz, gerçek yaşamda karşılanmadığında da, düş kırıklıkları kaçınılmaz olur. Cinsellikle ilgili diğer ön yargılarımız, cinsel fizyoloji ve insan cinsel yanıtları konusundaki bilgisizliğimiz veya yanlış bilgilerimiz de buna eklenince, kendi cinselliğimizi olduğundan daha olumsuz algılayabiliriz.
Kendi cinselliğimizden, hiç kimse için veya çoğu kişi için geçerli olamayacak beceriler bekleyebiliriz. Deneyimli kişiler için geçerli olabilecek, ama kendi cinsel bilgi ve deneyim düzeyimiz göz önüne alındığında, bizim için henüz mümkün olmayan becerileri bekleyebiliriz. Bu beklentilerimizin gerçek dışı olduğunu bilmediğimizde ve bunları karşılayamadığımızda, sadece cinsel yaşamımızı değil, kendimizi de olumsuz algılamaya başlayabiliriz.