Geniş Cinsellik Rehberi
Cinsellik, cinsel istek esas olarak bir içgüdü olup diğer içgüdüler gibi merkezi sinir sisteminde Limbik sistem tarafından yönlendirilmektedir. Kaplan’a göre, cinsel içgüdü çift yönlü bir mekanizmaya sahiptir. Örneğin, güvenilir ve rahat bir ortam ile uygun cinsel stimulus ( çekici bir cinsel partner, duygusal bir ortam, fiziksel temas, hoş müzik, v.s. ) bir kadında cinsel isteği uyarırken, tersi bir ortam ya da uygun olmayan bir partner, tam tersine cinsel isteğini etkileyebilmektedir. Cinsel istek, yaşam zorlukları, ilişki de çatışmalar, ekonomik güçlükler, iş koşulları ve evlenme, boşanma, çocuk sahibi olma, sevilen bir yakının kaybı gibi ciddi yaşam değişikliklerinden zaman içerisinde olumsuz olarak etkilenebilmektedir.
Normal nedir ?
Pek çok insan ” normal ” in ne olduğu sorusuyla ilgilenir ve ortalamaya uymayan davranışı hatalı kabul eder.
Bireyin karşı cinsten biriyle ya da bir el çantası ile uyarılıyor olması bir cinsel koşullandırma sonucudur. Her durumda ” ortalama ” davranış ve ” ortalama ” ahlaki değerler herkes için geçerli olmayabilir. Daha yalnızca 50 yıl önce pek çok kişi mastürbasyonun hem zararlı hem de günah olduğuna inanmaktaydı. Bugün ise çok sayıda insan bunun zevk verici ve normal olduğuna inanmaktadır.
Cinsellik öylesine bireysel bir konudur ki, iki kişi kalıcı bir ilişki için bir araya geldiklerinde tercihlerinde ve davranışlarında önemli farklılıklar olabilmesi şaşırtıcı değildir. Evlendikten sonra ya da tesadüfen keşfedilir. Transvestiler ve fetişistler genellikle böyle ortaya çıkar ve bu durum ağır incinmelere ve öfkeye yol açabilir. Örneğin bazı kadınlar partnerlerinin dolaplarında bir jartiyer bulup onunla ilgili başka bir kadın düşündüklerini bildirmişlerdir. İlişkinin başında küçük farklılıklar giderilebilir, ancak partnerlerden biri diğeri için önemli olan cinsel eylemle katılmak istemediği zaman öfkelenme ve çatışmalar ortaya çıkar. Bu durumda çiftin birbirinden uzaklaşması, kendilerine ait ve genellikle yalnız cinsel dünyalarına dönmesi gibi üzücü sonuçlar ortaya çıkabilir. Seks terapistlerinin çiftleri cinsel eylemlerini ve fantezilerini paylaşmaya ikna edebilmeleri için çok zaman harcamaları gerekebilir.
Uygulamada, bir birlikteliği sürdürmek amacıyla işbirliği yapan çiftler cinsellikleri konusunda da işbirliği yapabilirler.
Modası geçmiş ölçütlerin katı bir şekilde uygulanmasının yol açtığı sorunlarda, davranış kalıplarının nesilden nesile değiştiği hatırlanmalıdır.
Gelecekte neyin “normal” olarak kabul edileceğini görmek ilginç olabilir. AIDS yayılmaya devam ettikçe, monogami (tekeşlilik) ve mastürbasyon önem kazanacak gibi görünmektedir. Batı toplumu partnerin onuru, özgürlüğü, sağlığı zedelenmedikçe kişinin hoşlandığı davranışlarda bulunma hakkına sahip olması gerektiğini savunarak bir cinsel özgürlük çağında yaşamaktadır.
Bir başka seçenek, sekse hayır demek. Cinsel eğilimleri olmayan insanlar nadirdir, ancak kişinin kendi seçimiyse cinselliğin yaşanmadığı bir durumun mutlu bir seçenek olmadığını ileri sürmek için bir neden yoktur.
Cinsellikle ilgili araştırmalar
1938 – 1852 yılları arasında ilk cinsel davranış biçimleri ile ilgili araştırmalar yapan Kinsey ve arkadaşları, istatistiklerini yayınladıklarında bilim dünyasında ve toplumda büyük yankı uyandırdılar. O güne kadar hiçbir sistematik ve kapsamlı yayın yoktu ve tabuların arkasında ” Bilinmeyen ” olarak kalan ” Cinsellik “, ilk kez sosyolojik bir boyut kazanarak bilimsel ölçütler içinde araştırılabilir ve en önemlisi incelenebilir duruma dönüşüyordu.
1954 yılında Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde başlatılan, “İnsandaki cinsel tepkinin anatomisi ve fizyolojisi” W.H.Masters ve V.E.Johnson tarafından 10 yılda tamamlanan araştırma 1966’da “İnsanda Cinsel Davranış” adlı bir kitapta yayınlandı.
Bugünkü cinsellik ve fizyolojisi ile ilgili bilimsel bilgilerin temelin bu çalışmalar oluşturulmuştur.
Masters ve Johnson, insan cinselliğini ilk kez laboratuvar ortamında incelemişler, yüzlerce gönüllü kadın ve erkek üzerinde, deneklerin cinsel uyaranlara verdikleri yanıtları doğrudan gözlemişlerdir.
Son 20 yılda gelişen teknoloji, kadın erkek cinsel davranışının fizyolojisini, merkezi sinir sistemi, endokrin (hormonal) sistem ile, nörokimyasal, nörofizyolojik ve psikolojik süreçlerin karşılıklı etkileşimi ile karakterize olmuş, kompleks bir davranış örüntüsü olduğunu ortaya koymuştur. Sağlıklı ve doyumlu bir cinsel yaşam ancak bu süreçlerin tümünün tam olarak işlev görmesi ile oluşabilir.
Cinsel organlar
RAHİM ( UTERUS )
Uterus karın boşluğunda, baş aşağı armut biçiminde, önden arkaya yassı, kalın duvarlı ve içi boş bir organdır. Kastan oluşmuştur ve yumruk büyüklüğündedir.
Kadın genital organları üstlendikleri üreme fonksiyonu nedeniyle sürekli yapısal değişmelere sahne olmaktadır. İşte dokulardaki bu aşırı gelişme ve gerileme dengesizlikleri çok çeşitli tümörlerin ortaya çıkmasına uygun ortam yaratmaktadır. Tümörler iyi huylu ve kötü huylu ( habis ve selim ) olmak üzere ikiye ayrılırlar. İyi huylu tümörler polipler , kistler ve miyomlardır ( kas uru ). Habis tümörler kanser tümörleridir. Her tümör çeşidi rahim içinde ve dışında olabileceği gibi, üreme sisteminin çeşitli yerlerinde görülebilir. Gerekirse cerrahi müdahale ile rahim alınabilir. Kadın rahminin yani uterusun alınması cinsel ilişkiyi etkilemez.
KLİTORİS
Klitoris dış genital organlarda küçük dudakların oluşturduğu kukuleta içerisinde ufak erektil bir organdır. Yapısı sünger gibi olan klitoris duyarlı sinirler açısından çok zengindir. Yaralanması durumunda çok şiddetli kanamalar görülebilir.
KIZLIK ZARI (HİMEN)
Kızlık zarı tam yuvarlak, yarım ay ya da kalbur şeklinde bir deri kıvrımıdır. Vajinanın sonuna doğru yer alır. Herkesin vücut yapısına göre vajinadan 2,3 – 2,5 cm. kadar ileridedir. Kızlık zarı kendi temizliğini yapamayan bebekler için dışarıdan gelebilecek bütün mikroplardan korunmak için gereklidir. Kızlık zarı kanaması parlak kırmızı bir renk taşır ve miktar olarak standart bir kağıt mendili ıslatacak kadardır. Yapılan çalışmalarda kızlık zarının ilk birleşmede % 66 oranında bir oranda yırtılmakta olduğu saptanmıştır. Yırtılan bu zar günümüzde basit bir operasyon ile dikilebilmektedir.
Erkeklerde erken boşalma
Erkekte erken boşalma sürekli olarak ya da yineleyici biçimde , çok az bir cinsel uyarılma ile ve kişinin istemesinden önce kadın cinsel organı vajinaya girme öncesi, girer girmez ya da hemen sonra boşalmanın olması olarak tanımlanır. Ancak bir doktor erken boşalma tanısı koyarken yaş, cinsel eş ya da durumun yeni olması ve son zamanlardaki cinsel etkinliğin sıklığı gibi uyarılma evresinin süresini etkileyen faktörleri göz önünde bulundurmalıdır.
Masters ve Johnson 1970’lerde erken boşalmayı, bir çiftin cinsel birleşmelerinin en az % 50’sinde, erkeğin boşalmayı kadının orgazma ulaşmasına kadar yetecek kadar erteleyememesi olarak tanımlamışlardır. Onlara göre, cinsel zevke önem vermeyen kadınlarla, hayat kadınlarıyla veya yakalanma korkusu olan bir ortamda kız arkadaşlarla yaşanan erken cinsel deneyimler, düşük fizyolojik uyarılma eşiğinde boşalmanın öğrenilmesine ve koşullanma yoluyla sürdürülmesine neden olur.
Amerikalı terapist H.S.Kaplan’a göre erken boşalma vajinal girişten boşalmaya kadar geçen zaman , giriş çıkış sayısı veya boşalmadan önce kadının orgazm olup olmaması gibi terimlerle tanımlanamaz. Önemli olan süre değil, “boşalma refleksi” üzerinde İSTEMLİ DENETİMİN olmamasıdır. Yüksek uyarılma düzeylerinin boşalma ortaya çıkmadan sürdürülebilmesi ise “boşalma denetimi” ni gösterir.
Erkeklerde sertleşme bozukluğu
Sertleşme bozukluğu sorunu olan çiftler bir terapiste başvurarak bozukluğun giderilmesine çalışmalıdır. Çiftin cinsel yaşam öyküsünü anlatma aşamasından başlanarak, kişilerin sosyo-kültürel düzeyine uygun ortak bir dil geliştiren terapist, değerlendirme aşamasında cinsel sorunun nitel ve nicel boyutlarını içeren bir tanımlamayı, her iki eş için de yapar. Sorun alanlarını belirler, açıklar ve çiftle tedavinin anlamını ve basamaklarını konuşur. Terapist terapiyi yönlendirir ve seansların içeriğini belirler. Yanlış cinsel bilgilerini düzelterek , doğru cinsel bilgiler verir. Cinsel mitleri konuşup , cinsel teknikler öğreterek bir eğitimci rolü oynar. Çiftin genel ve cinsel iletişiminin gelişmesini sağlar. Çifte, cinsel isteğini belli etme, ilişkiyi başlatma, eşin cinsel isteğini reddetme durumlarında uygun ifade yolları geliştirmeleri için yardım eder.
Klasik cinsel terapinin ilk basamağı, “Sensate Focus” (SF) , yani “Duyumsal Keşif” dönemidir. Çiftin ilişkiyi birleşme ve orgazmdan ibaret, mekanik bir olay olarak değil, duygusal ve bedensel hazzın paylaşılması olarak kavramasına yardım eder. Cinselliğin odağı organlardan kaydırılarak tüm bedene yayılır. Bu bakış açısını yerleştirebilmek için davranışçı terapistler, beklentileri ve alışılmış hedefleri ortadan kaldıran ev ödevleri verirler. Performans anksietesini azaltmak için cinsel birleşmeyi ve orgazmı bir süre yasaklayabilirler. Böylece ihmal edilen dokunsal ve duygusal hazlar önemsenir ve hedeflenir.
Çiftin birbirlerine geri bildirim vermeleri istenerek, hem aralarındaki ilişki, hem de cinsel ilişki ve iletişim geliştirilir. Çiftin okşayan ve okşanan rolleri almaları sağlanır. Eşlerden birinde anksiete – stress yaratan veya kaçınılan alanlar ( Çıplaklık , genitaller, meni ) söz konusu ise, imgesel ve yaşantısal duyarsızlaşma çalışmaları da ev ödevlerine davranışçı terapistler tarafından eklenmektedir.
Sertleşme bozukluklarında klasik cinsel tedaviler, performans anksiyetesinin azaltılmasını ve cinsel teknikleri geliştirmeyi hedefler.
Bütün cinsel tedavilerde olduğu gibi , sertleşme bozukluklarında da tedavi planlanırken, cinsel işlev bozukluğu öyküsünün ayrıntıları büyük önem taşır. Sertleşme güçlüğünün ne zaman başladığı, hangi cinsel etkinlikler sırasında ortaya çıktığı sorgulanmalıdır. Sertleşmenin sabah uyanıldığında, gün içinde spontan olarak veya MASTÜRBASYON esnasında, partnerli cinsel etkinliklerin bazılarında veya hepsinde olmaması, tanı ve tedavi için önemli ipuçları verecektir. Sertleşme bozukluğu tüm cinsel etkinliklerde aynı şekilde ortaya çıkıyor ve süreklilik gösteriyorsa, öncelikle organik incelemeler yapılması ve ürolojik konsültasyon istenmesi gereklidir.
Sertleşme bozukluğu bireyin yalnızca partnerli etkinliklerinde görülüyorsa, herhangi bir durumda tam sertleşme varsa, bu sorunun psikolojik olduğu yönünde önemli bir ipucu sayılabilir.
Sertleşme organik bir bozulmanın her durumunda ortaya çıkar.
Sertleşme partnerli cinsel etkinliğin başında oluşup oluşmadığı, oluştuktan sonra istek ve uyarılmanın sürüp sürmediği, sürerken kaybolup kaybolmadığı, kaybolduğunda yeniden oluşup oluşmadığı, cinsel birleşmeye kadar sürüp sürmediği, cinsel birleşmeyle ne kadar arttığı ya da azaldığı, boşalma sırasında sertleşmenin olup olmadığı, sertleşme kayboluyorsa boşalmanın olup olmadığı ayrıntılı olarak öğrenilmelidir. Bunlar cinsel işlev bozukluğunun gereksiz ayrıntıları olmayıp, ayırıcı tanı ve tedavi planlamasının vazgeçilmez parçalarıdır.
Cinsel işlev bozukluğu bir çiftte psikolojik olarak tanımlanmışsa, ” Cinsel terapiler ” gerekir. Çift bir birim olarak kabul edilerek tedavi seansları çiftle birlikte düzenlenir. Ancak düzenli bir partner ilişkisi olmayan veya herhangi bir nedenden dolayı tedaviye eşiyle birlikte katılamayan erkeklere , bireysel terapi uygulanabilir. Tedavi süresi daha uzun olsa da, daha etkin olması olasıdır. Terapi seanslarını sıklık ve sayısı terapistlerin uygulamalarında değişiklik gösterir. Çiftin, bireyin durumuna, bozukluğun şiddetine göre de değişir.
Kadında orgazm ve bozuklukları
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI
Gabbard 1990 Cinsel işlev bozukluklarını İSTEK, UYARILMA VE ORGAZM olma ile ilgili bozukluklar olarak, 3 grupta toplamıştır. Amerika ve Batı ülkelerinde kısa süreli “sex therapy ” yöntemleriyle psikopatolojiden kaynaklanmayan orgazm güçlükleri tedavi edilebilmektedir.
(Reid 1989) İstek ve uyarılma güçlüklerinde daha derinlemesine tedaviye gereksinim duyulabileceğini söylemiştir. Hastanın bir partneri varsa, tutukluğu bu kişiyle mi sınırlı olduğu incelenmelidir.
Çiftlerin cinsellikle ilgili sorunlarıyla cinsel çekiciliğini yitirmesine neden olduğunu söylemiştir.
Bu durumların dışında kalan cinsel işlev bozuklukları ise çoğu kez bir başka psikiyatrik bozukluğa eşlik eden belirtilerden biri olarak ortaya çıkabilir.
ORGAZM OLMA VE UYARILMA
Orgazm seksüel ereksiyonun çözülme fazıdır. Bir anlamda cinsel birleşmeden alınan haz diye de tanımlalabilir. Orgazm esnasında deride genel ya da lokal kızarma görülebilir. Orgazma yaklaşırken solunum derin ve sıktır ( Dakikada 40’ın üzerinde ). Hatta apne ( Solunum durması ) ve düzensizlik içerisindedir. Taşikardi 180’e kadar çıkabilir. Kan basıncı maksimuma yükselir ( 30 – 80 mm Hg ) ve kardiak debi artar (20 – 40 mm Hg ).
Orgazm olma cinsel uyarılma ile ilgilidir. Ülkemizde sık olarak birlikte görülür. Esas olarak ülkemizde cinsel eğitim ve deneyimin çok yetersiz olmasından ve en temel cinsel tekniklerin bile çiftler tarafından bilinmemesinden kaynaklanmaktadır.
Cinsel ilişkide orgazm olamayan kadınların çoğunda, ilişkinin süre ve biçim özelliklerinin uyarılma ve orgazm ortaya çıkarmak için yetersiz olduğu görülmüştür.
Cinsel istek, cinsellikle ilgilendikçe artabildiği gibi, yaşanan cinsellikten alınan hazzın artmasıyla da artacaktır. Uyarılmadıklarını, cinsellikten zevk almadıklarını ve dolayısıyle cinsel istek de duymadıklarını söyleyen kadınların büyük bir bölümü, bunun eşleriyle aralarında sorun oluşturması nedeniyle tedavi arayışına girer. Bazı kadınlarda cinsel ilişkinin süresinin kısalması, cinsel organların doğrudan uyarılmaması gibi kadında uyarılma sorunu yarattığı bilinen özellikler, kendi istekleri ile oluşmuştur. Burada haz alamama ve haz yaratabilecek cinsel deneyimleri engelleme arasında oluşan kısır döngü, uyarılma bozukluğunun oluşmasını ve sürmesini sağlamaktadır. Bu döngüyü kırmak için cinsellik kavramı üzerinde konuşulmalı, cinsel gereksinimlerin önemi, cinsel hazzın değeri ve yaşamdaki yeri tartışılmalıdır.
Kadının cinsel hazzı, uyarılmayı kendisi için istemesi ve bu çabanın sorumluluğunu alması sağlanmadıkça tedavinin başarı şansı düşük olacaktır.
Cinsel isteksizlik ve uyarılma sorunlarında ” eş reddi ” nin söz konusu olup olmadığından emin olunmalıdır. Bunun için elimizdeki en önemli ölçüt, tüm cinsel etkinliklerde, (mastürbasyon, erotik rüyalar, erotik materyale verilen tepkiler, eş ile cinsel ilişki, varsa başka eşlerle cinsel ilişki ) uyarılma sorunun ortaya çıkıp çıkmayacağıdır. Eğer eş reddi söz konusu ise, cinsel tedavi girişiminin başarılı olamayacağı unutulmamalıdır.
Cinsel ilişki, eşler arasındaki genel ilişkinin ayrılmaz bir parçasıdır. Genel iletişimdeki aksaklıklar , çatışmalar, cinsel ilişkinin her boyutunu etkileyebildiği gibi, cinsel uyarılma ve orgazmı da bozabilir. Nedensel bir ilişki kurulamasada, belirgin ve yoğun çatışmaları olan çiftlerde cinsel tedavi ertelenir. Önce ilişkinin iletişim sorunları ele alınır. Çatışmalar çözümlendikten sonra cinsel tedavinin planlaması yapılır. Yalnızca fizyolojik uyarılma bozukluğu olan kadınlar, nörolojik, endekrinolojik, jinekolojik, açıdan incelenmeli, organik nedenler dışlanmalıdır.
ORGAZM BOZUKLUKLARI
Psikiyatrik bozukluklar sınıflandırmasında DSM ( PSİKİYATRİK TANI KİTABI ) – IV kadında orgazm bozukluğu “Olağan bir cinsel uyarılma evresinden sonra orgazmın sürekli olarak ya da hiç olmaması ” olarak tanımlanmaktadır. Kadınlar, orgazmı tetikleyen uyarının türü ya da yoğunluğu açısından büyük değişkenlik gösterirler.
Orgazm bozuklukları kadınlarda daha sık görülmektedir. İlerleyen yaşla kazanılan deneyimle, kadın nasıl orgazma ulaşacağını öğrenir. Kadının kazandığı bu yetiyi daha sonra kaybetmesi ya da unutması mümkün değildir.Eğer böyle bir durum varsa depresyon, evlilik içi çatışma, ilişki problemleri v.s. başka bir neden aranmalıdır.
KADINDA ORGAZM BOZUKLUKLARINDA CİNSEL TEDAVİ
Bir kadının orgazm bozukluğunu değerlendirirken, kadının yeterli ve uygun uyarı alıp almadığı büyük önem taşır ve uzman bir doktor bunu değerlendirebilir. Benzer bir şekilde kadının kendi bedeninin tepkilerini tanıyıp tanımadığı, kendini cinsel bakımdan uyarmayı bilip bilmediği, bedeninin hangi uyarıya nasıl bir cinsel yanıt verdiğinin farkında olup olmadığı, yaşamı boyunca herhangi bir şekilde orgazm olup olmadığı terapiste tedaviyi planlamakta yol gösterecektir.
Orgazmı bunu hiç yaşamamış bir kadına tanımlamak zordur ama her kadın orgazm olduğunda bunun ne olduğunu algılayabilir. Her kadın kendine haz alma izni verdiğinde, uygun şekilde ve yeterli süre uyarıldığında orgazm olabilir. Orgazm bozukluğunun tipi, tedavinin nereden başlayıp nereye gitmesi gerektiğinin göstergesidir.
Hiç orgazm olmamış bir kadın, büyük bir olasılıkla kendi cinsel organlarını tanımıyordur ve cinsel yanıt oluşturacak uyarıyı hiç almamış demektir.
Cinselliğe karşı genel bakışı ya da yaygın tabular nedeniyle mastürbasyon deneyimi yoktur. Mastürbasyon kendi bedenimizin cinsel tepkilerini ve cinsel hazzı tanımakta ilk adım sayılabilir. Cinsel deneyimimiz adım adım geliştikçe, kendi bedenimizi bir başkasının bedeniyle paylaşarak haz almayı yani fiziksel anlamda cinselliği öğreniriz. Kişiler arasındaki ilişkiye duygusal boyut eklendiğinde, fiziksel hazları zenginleştiren sevişme oluşur. Ancak duygular kendi başlarına işlevsel ve doyumlu bir cinsel beraberlik yaratamayabilir. Hiç orgazm olmamış bir kadına önce cinsel organların anatomisi ve fizyolojisi anlatılır.
Genel cinsellik anlayışı üzerine konuşularak, olası yanlış inanışları değiştirilmeye çalışılır. Cinsel hazzın kendisi için önemli olduğu ve buna ulaşmak için önce kendisinin çaba harcaması gerektiği anlatılır. Mastürbasyon ile başlamak yeğlenebilir zira uyarıyı alan ve veren aynı kişi olduğunda öğrenme daha kolay olacaktır. Bazı kadınların mastürbasyona karşı olumsuz önyargıları aşılamadığında, tedaviye eşli çalışmalarla başlanması daha kolay olabilir. Mastürbasyon ödevleri verilirken , kullanılmayan fantezi dünyasının gelişmemiş olduğu göz önüne alınarak, erotik fantezilerin gerçek cinsel yaşamda gerçekleşmesi gerekmediği , hangi fantezinin hangi kimseyi cinsel olarak uyaracağının bilinemeyeceği, bazı fantezileri itici bulmasının doğal olduğunu, kendisini uyaracak fantezileri bulabilmesi için bu örneklerin yol göstereceği vurgulanır.
Cinsel organlardaki ıslanma, kadının uyarıldığının göstergesidir. Vajinal duyarlılık arttırma çalışmalarında uyarılmayı kolaylaştırıcıdır.
Orgazm cinsel yanıtın son aşamasıdır. İstek ve uyarılma aşamasındaki her aksaklık orgazma da yansıyacaktır. Eğer cinsel istek veya cinsel uyarılma aşamalarında bir bozukluk varsa, terapist daha uygun ve etkin bir tedavi için bu aşamalara yönelecektir.
Kadınlarda azalmış cinsel istek bozukluğu
Psikiyatrik sınıflandırma sistemi olan DSM ( PSiKiYATRiK TANI KiTABI ), azalmış cinsel istek bozukluğu, sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması ya da hiç olmaması olarak tanımlanmakta. Bu tanımlamayla birlikte, bu tanının konulabilmesi için klinisyenin, kişinin yaşı ve yaşam koşulları gibi cinsel işlevselliğini etkileyen etkenleri göz önünde bulundurarak cinsel isteğin azaldığı ya da hiç olmadığı yargısına varması gerektiği vurgulanmaktadır. Azalmış cinsel isteği değerlendirmek, kültürel, sosyal, dini, psikolojik ve bedensel bir dizi etkenle son derece karmaşık bir etkileşim içerisinde olması nedeniyle ciddi güçlükler içerir.
Cinsel isteği değerlendirmede ölçünün ne olacağı uzun yıllardır tartışılmaktadır. Geçmişte temel ölçü, cinsel birleşme sıklığı, cinsel düşünce, fanteziler ve orgazm ile sonlanan cinsel etkinlik sayısı gibi cinsel davranışlar temel alınmaktaydı. Sonraki yıllarda kişinin cinsel ilgi ve isteği de eklendi. Leiblum ve arkadaşları cinsel isteği değerlendirmede varolan cinsel etkinlik sıklığı kadar ” gerçekte istenilen, ideal cinsel istek sıklığının ” önemini vurguladılar.
Buna göre boşanmış, yaşı ilerlemiş ya da bedensel hastalıkları , sakatlıkları nedeniyle partner bulma sorunu olan kişilerin böyle bir değerlendirmeye tabi tutulmaları çok daha uygun bulunur.
Azalmış cinsel istek bozukluğu bulunan kadınlarda bu sorun puberte döneminden (11 – 15 yaşlar ) başlayarak gelişebileceği ve global olarak bütün cinsel etkinlikleri kapsayabileceği gibi, yaşamın herhangi bir döneminde depresyon, psikolojik travma ya da ilaç kullanımı gibi belirgin bir olay ya da duruma bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Ayrıca cinsel istek azlığı, özel olarak belli bir duruma ya da kişiye özgü olabilir. Ayrıntılı cinsel öykü ve değerlendirme önemlidir.
Cinsel istek sıklığı herkes için farklıdır, bunun bir normali ya da standartı bulunmamaktadır. Önemli olan nokta, çiftin istek frekansının birbirine yakın olmasıdır. Böyle olmadığı durumda daha nadir cinsel birliktelik isteyen partnerin azalmış cinsel istek bozukluğu olduğunu öne sürmek doğru olmaz. Bu durumda ortada bir sorun vardır, ancak bu sorun sıklık uyumsuzluğudur.
Azalmış cinsel istek bozukluğu saptanmış bir durumda kadının varsa evlilik dışı ilişkisinin sorgulanması gerekir.
Kötü giden ilişkiye bir tepki olarak da ortaya çıkabilir. Mutsuz ve çatışmalı bir ilişki içerisinde yaşayan kadının cinsel isteğinin olumsuz yönde etkilenmemesi ender görülen bir durumdur.
Yaş faktörü dikkat edilmesi gereken bir noktadır. Yaşlanma ile birlikte fizyolojik bir dizi cinsel değişiklik oluşur. Cinsel istek ve frekansı düşebilir. Bu hastalık değil fizyolojik bir değişimdir. Cinsel istek azlığı toplum ve kültürlerde, cinselliğin yasaklandığı, baskı altında tutulduğu, suçluluk ve günahkarlık duygularının, cinsel fobi ve günahkarlık duygularının oluşması, cinsel fobi ve obsesyonlarına sık rastlanması kaçınılmazdır.
Bu toplumlarda, doğal olarak, formel cinsel eğitimin olmaması, cinsellikle ilgili yanlış inanç ve beklentilerin yaygınlaşmasına ve kişilerin cinsel yaşamlarını olumsuz yönde etkilemesine yol açmaktadır.
Özellikle kadınların cinsellikten zevk almalarının, MASTÜRBASYON yapmalarının, cinsel fanteziler kurmalarının, sevişmeye etkin olarak katılmalarının ya da cinsel etkinliği başlatmalarının ayıp, yasak ya da günah olarak algılanabildiği ortamlarda büyüyen genç kızlar, küçük yaşlardan başlayarak her türlü cinsel güdülerini bastırmaya ve her türlü cinsel etkinliği kafalarından silmeye kendilerini koşullandırmaktadırlar. Bu sürecin doğal sonucu, kadının cinselliğe hatta kendi bedenine yabancılaşma sürecidir.
Cinsel istek azlığı, sıklıkla uyarılma ve orgazm bozukluğu ile ilişkilidir. Herhangi bir cinsel işlev bozukluğu olan bir kadının tekrarlayan olumsuz deneyimlerinden sonra giderek cinsellikten soğuması ve uzaklaşması beklenebilen bir sonuçtur.
Sonradan oluşan cinsel istek azalmasının altından depresyon ya da psikolojik travma, anksiete bozuklukları çıkar ve zamanla kalıcı hale gelebilir.
Son yıllarda yaygın olarak kullanılan çok sayıda ilacın cinsel istekte azalmaya yol açtığı anlaşılmıştır ( Tansiyon düşürücü ilaçlar v.s. gibi ).
Çok sayıda bedensel hastalık, menapoz, eşcinsellikte karşı cinse karşı isteksizlik gibi olgular ” cinsel isteksizlik ” olarak değerlendirilmediği gibi, parafiliklerde (fetişistler ) ise yalnızca belirli durum, uzuv ya da objelere karşı cinsel istek ve uyarılma durumu da ” cinsel isteksizlik ” olarak değerlendirilmez.
Kadınlarda cinsel tiksinti bozukluğu
Cinsel tiksinti bozukluğu DSM ( PSİKİYATRİK TANI KİTABI ) IV’de” Sürekli olarak ya da yineleyici biçimde, bir cinsel eş ile genital cinsel ilişki kurmaktan aşırı tiksinti duyma ve bundan tümüyle kaçınma ” olarak tanımlanır. Bu bozuklukta kişi, eşiyle bir cinsel ilişki fırsatıyla karşılaştığında anksiete, korku, iğrenme tanımlamakta, bazen ” panik atak ” yaşamaktadır. Cinsel istek azalmıştır. Ülkemizde cinsel isteği yeterli olmayan kadınların sık olarak bunu eşlerine söylemekten kaçınmaları, sorunun çözümlenmemesine neden olmaktadır.
Cinsel fobiler, obsesyon, panik bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu bulunanlar ile Myokard enfaktüsü, serebro vasküler olaylar, hipertansiyon atakları olan kişilerde cinsel etkinlikten kaçınma davranışları görülmektedir.
Cinsel tiksinti bozukluğu, cinsel yakınmalarla hekime başvuran kişilerde yüksek değildir, ancak toplumdaki yaygınlığın bu kadar nadir olup olmadığına dair yeterli veri bulunmamaktadır. Tutucu toplumlarda araştırıldığında daha yaygın olabileceği düşünülmektedir.
Cinsel tiksinti bozukluğu tanısı almış kişiler, bu alanda uzmanlaşmış merkezlere başvurmalıdırlar.
Mastürbasyon
Mastürbasyon kişinin cinsel organlarına dokunarak kendi kendini tatmin etmesidir. Mastürbasyon suçluluk ve korku hissine yer vermiyorsa yararlı ve seks ilişkisine hazırlayıcı ve eğitici bir işlev yapar. Yapılan çalışmalarda ilk birleşmeden önce 1500 – 1800 kez mastürbasyon yapılabildiği ortaya çıkmıştır. Bu konuda yapılan olumsuz baskılar, yasaklar ve korkutmalar ilerki hayattaki seksüel reaksiyon bozukluklarına zemin hazırlar. İlk gençlik yıllarında erkeklerin % 90, kızların %50’sinin mastürbasyon yaptıkları tahmin edilmektedir. Aşırı mastürbasyonun suçluluk ve korku hissi yarattığı durumlarda cinsel gücü ( Libidoyu ) kanalize edecek, boşaltacak bir çıkış yolu bulunması gerekir. Enerji sarfedilebilecek diğer uğraşlar, örneğin spor ve dans v.s. gibi, önerilebilir.
Vajinusmus
Vajinusmus’un başlıca özelliği vajinanın dışını çevreleyen kasların üçte birinin sürekli ya da yineleyici bir biçimde istemsiz kasılmasıdır.
Ülkemizde batı ülkelerinden daha fazla görülmektedir. Cinsel eğitimsizlik, kadınların kendi cinsel organlarını tanımamaları, bekaret kavramına verilen abartılı önem, cinsel deneyimin aşamalı gelişmeyip doğrudan cinsel birleşme ile başlaması ve cinsellik anlayışındaki tabuların bunda rolü olduğu söylenebilir.
Genellikle ilk cinsel birleşme denendiğinde ortaya çıkar. Vajinusmusla karşılaşan çiftlerin çoğu, bunun sadece kendi başlarına geldiğini sanır.
Bu sorun kadının hem kendi kadınlığında eksiklik olduğunu düşünmesine, hem de eşine karşı suçluluk hissetmesine neden olur. Erkek ise eşine karşı öfke, reddedilme, istenmeme duyguları yaşar. Kırgınlık, ereksiyon güçlüğü, bazen de bekaret şüphesi yaratır. Çiftin cinsellikten uzaklaşmasına ve kavgalara neden olur. Kendiliğinden düzelir beklentisi yaygındır. İlk başvurulan hekim kadın hastalıkları uzmanı olur. Vajinal girişteki istek dışı kasılmalar nedeniyle jinekolojik muayene de zor olabilir.
Vajinusmusu olan bir kadın, düşük bir olasılık da olsa bazen hamile kalabilir, ancak tedavi görmediği için vajinal girişteki kasılmalar bebeğin çıkışına izin vermeyeceği için normal doğum yapmayabilir ve sezeryan yapılabilir.
Vajinusmus iyi bir psikoterapi ile düzelme oranı yüksek cinsel sorunlardan biridir. Vajinusmus sorununda öncelikle eş reddi var mı, araştırılır. Varsa bu durumda cinsel tedavi etik değildir. Genç, cinsel bilgisizliği çok belirgin kadınlarda yalnızca ” İlk gece korkusu ” olabilir. Bu durumda cinsel danışmanlar, 1 – 2 seans cinsel bilgi verirler ve sorunu çözerler.
Tedaviye erkeğin cinsel fonksiyonları iyice araştırılarak başlanır. Boşalma denetimi olmayan, sertleşme problemi olan bir erkek söz konusu ise, bu sorunun da aynı tedavi sürecinde terapist tarafından tedavi edilmesi gerekmektedir.
Vajinusmus tedavisi terapistlerin hem erkeğe hem de kadına genel cinsellik anlayışı, cinsel mitler, tabular, kadın ve erkek cinsel organları, cinsel işlev fizyolojisi, vajinanın yapısı, genç kızlık zarı hakkında bilgi vermesiyle başlar.
Cinselliğin bedenler ve genital organlar aracılığı ile beyinde yaşandığı anlatılır. Erkeğin yardımı, kadının aktif çabası ve terapistin profesyonelce yol göstermesi ile tedavinin başarılı olacağı anlatılır.
Vajinusmusta düzelmeyi sağlayan, kasılmanın aşamalı olarak üzerine gidilmesidir, ancak cinsel birleşmenin olağan bir parçası haline gelmesi zaman alacak bir süreçtir ve terapist bunu çifte açıklar.
Dr.Tülay ARSU